Gece 02:03.. Penceremi açtım. Ankara’nın ayazını bilirsiniz.. Şiir bile yazdırır insana.. Birde gecenin karanlığına en çok yakışan süs; Ay. Ne de güzel parlıyor. Şiir yazmanın ayrı bir yetenek olduğunu düşünmüşümdür hep. Duyguları satırlara sıkıştırmak herkesin harcı değildir.Her ne kadar havanın kesici soğukluğu burnumu sızlatsa da (maşallah bende de bir burun var İstanbul Köprüsü ile kapışır. O yüzden insanlarla yan profilden konuşmaktan nefret ederim) pencereyi kapatmamakta ısrarcıyım.
Soğuk insanı diri tutar. Duygularımı diri tutmak belki de amacım. Bunun için soğuğa ihtiyacım yok ama mazoşist oldum galiba. Üşümek hoşuma gidiyor. Belki de içimdeki yangını ferahlatmaya çalışıyorum. Ortamım şiir yazmaya pek müsait olsa da benim lügatım namüsait.. Yeneteklerimi gözden geçirmek gibi bir huyum var. Ne zaman gözden geçirsem hakkıyla yapabildiğim bir iş yok meydanda. Yazma konusunda da öyleyim sanırım gerçi şimdiye kadar kimse kötü bir yorum yapmadı ama olsun. Bu arada burdaki yazılarımdan birine kendim dislike atmıştım.
Kendime bu duygusal ortamı sık sık hazırlarım.
Hayatımda her şey yolunda gitse de ,bu pek sık rastladığım bir durum değil gerçi, hemen kendimi iki çocukla ortada bırakılmış hatun moduna sokuyorum. Duygularımı kaybetmekten korkuyorum. Birileri beni terkettiğinde üzülmek istiyorum. Tüm üzüntülerimi değmeyecek bir adamda harcadım, bundan sonra üzülememekten korkuyorum. Millet üzülmemek ister senin şu dediğine bak diyebilirsiniz. Haklı olduğunuzu mu düşünüyorsunuz? Kusura bakmayın ya da bakın hiç haklı değilsiniz..
Duygusuz bir insan olma korkusu yaşamamışsanız ne demek istediğimi asla anlayamazsınız…