Bazen oluyor.
Zamanla birlikte geçmişini,geleceğini,herkesi,her şeyi unuttuğunda mutlu olduğunu sanıyorsun.Seni saran gerçeklik kızıl bir küheylan gibi üzerine çöktüğünde,ruhun taşıması çok ağır bir yükmüş gibi geldiğinde kendinden kaçıp kurtulmak istediğinde bütün varlığını ıslanmış bir gömlek gibi sandalyenin üstüne atıp gitmek istiyorsun.En mahrem hayallerini bile bu gerçeklik ezip geçiyor.Bir zamanlar olmaz dediklerin daha sonra en hakiki gerçeklerin oluyor.
Geçenlerde işe giderken bir telefon geldi.
Kovulmuştum.
Nedeni yoktu.
Zaten kapitalist bir şirketti, yönetici olarak sekiz aydır hizmet ediyordum.İşe aldığımız insanlardan ne kadar çok kırparsak, yıl sonunda bu bize prim olarak yansıyordu,tabi ki şirket de bundan bir hayli fazla kazanıyordu.Maaşı ve şartları oldukça iyi bir iş olduğu için bu duruma alışmaya çalıştım.İşe aldığımız insanları kandırıyor,bekletiyor maaş zamanı geldiği an “bir ay daha idare et” diyorduk.Her ay aynı senaryo yaşanıyordu.Ben şirkette ki en genç isimdim.Alışamamıştım, tecrübe eksikliği herhalde dedim geçtim.
Daha sonra her hafta şirket tarafından düzenlenen lüks mekanlarda yemeli içmeli eğlencelerin arkası kesilmemeye başladı.Şirket bize belli bir para veriyordu işe aldığmız adamlara bu fiyatı veriyor,üstüne çıkamıyorduk.
Parayı kimse beğenmediği için bizi biraz zor tercih ediyorlardı.Bu insanlar gariban insanlardı.Anlaşmalı olduğumuz,hizmet verdiğimiz şirket bize ceza yazmasın diye mecbur eksik noktaya bir adam almalıydık.Bizlerde de yumurta ağaza dayanınca acımıyor, bu gariban insanları kandırıyorduk.”Tamam diyorduk,senin istediğin fiyat,gel başla” Adam başlıyor ay sonu gelince yine bizler bildiğimizi okuyor,şirketin dediği parayı ödüyorduk.Adam istifa etmek isteyince “elimizde sözleşmen var”diyor,bu düzene onu mahkum ediyorduk.Bu sebepten dolayı evini,arabasını,hayatını kaybeden insanlar gördüm.Altmış yaşında ağlayanları gördüm ben.Yalnız bizler iyi kazanıyorduk.Bu durum biraz acımasızdı hatta gaddarca.
Şirket bir politika izleyerek çalışanların maaşlarından “elli kuruş” evet, yanlış duymadınız ” elli kuruş” düşürmemizi önerdi.Herkesten elli kuruş düşünce bu şirketin kasasına kırk milyar olarak girecekti.Benim gibi birçok kişi bu indirimlere yanaşmadı zaten bu düzene herkes karşıydı ama çoğu ses çıkaramıyordu, benim gibi insanlar muhtaçtı.
Anlayacağınız bu çalıştığım şirket tam bir cinayet romanıydı,her gün bir entrika.
Ben bu indirime yanaşmadım.
Direndim.
Artık kovulacağım anı bekliyordum.Gençtim, taşı sıksam suyunu çıkartabileceğime inanıyordum.Zaten iş yerinde ki abilerim bana bir şeyin bittiğini söyler gibi bakıyordu.Ama kural netti.Gitme vakti gelen gidecekti.Onlar bu çarkta yeni gelecek olanları bekleyeceklerdi.
Gün geldi,kovuldum.O günden bu günede işsizim.Bekliyorum, asgari ücret alıp şerefimle çalışacağım günü,özlemle bekliyorum.
Bu patronlar,zenginler neden böyle yapıyor,anlamıyorum ? Evet, bu insanları gerçektende anlamıyorum.
İnsanlar birbirinden ne kadar değişik, ne kadar farklı.
Allah böyle mi istiyor ?
Her birimizin hayata başka bir biçimde değmesini mi ?
Zalimiyle,garibanıyla.
Yoksa ezen ile ezileni yaratabimesindeki müthiş zekasını bize göstermek mi istiyor ?
Buna tek bir şekilde cevap verebilirim.
Allahı ve bu düzeni anlayabilmemiz için gariban ile zalimin arasındaki farklılığı anlamak gerekiyor.
Sebebi net, bütün bu gerçekliği farklılar yaratıyor.Hani şu duyduğumuzda içerlendiğimiz,kızdığımız gerçekler.
Ama ne garip değil mi ?
Gerçek bir düzen var aynı zamanda bu düzen koca bir yalan üzerine kurulmuş.Yalan tüm gerçeğimiz olmuş.bir kedi gibi yatıyorum.
Ben kendimle gurur duyuyorum.
Ne denizi yaran bir Musa oldum.
Ne Allahın gönderdiği son peygamber.
Nede çarmığa gerilen bir İsa oldum.
Kapitalistler tarafından işten kovulmak beni onurlandırdı.Çünkü kapitalistler her zaman emekçiye karşıdır.
Bu düzene karşı çıktığım için kendimle gurur duyuyorum…
2 comments
Kahrolsun kapitalizm !!
Mutlaka kahrolsun.