Susarak konuşurdum hep, bazen sesli bazen sessiz kalırdı ve genel de hep içimden geçerdi konuşmalarım dışıma tebessümü kalırdı. Kanıksadıklarıma aynı muamele, yabancı gelene şaşkın bakardım.
Susarak konuşurdum hep, ya acı gelirdi harflerin birleşip bir ses oluşturması ya da bana öyle gelirdi ama bir gariplik vardı kabullenemediğim içimde belki de niceleri dans ediyor diyeydi.
Susarak konuşurdum hep, bakıp kabullendiğim ne varsa arkalarından su dökememiş olmanın verdiği hüsran hatta hızına yetişemeyip el bile sallayamadıklarıma galiba öfkelerim.
Susarak konuşurdum hep, ne kadar martı varsa kucak açar sandım simit atıp karınlarını doyurunca yine olmadı o ekmek parçaları da dağılıp gitti o gel giti eksik olmayan benim kadar susan denizde..
Susarak konuşurdum hep, konuşamadığım her şeye küsüp yine susuyorum susmaya bile sustuğum, benden öte geçtiğim halimi uçurumumdan yollayıp sünger çekiyorum susmuş maziye.
Susarak konuşurdum hep, özlemi maviye boyanmıştı alacalı gözlerimin sis çökmesin diye dağ taş aşıyorum düzlüğe varmak engelleri aşmak aşamadıklarıma sarılıp beyaz bayrak sallamak.
Susarak konuşurdum hep, ah bir dile gelse cennet kuşum hırçınlığını bir o kadar da asi olan Lodos’a bırakıp yağmur da akıp gidişine bir sigarayla eşlik etse tüm dertleri bitecekti halbuki..
Şimdi sustuklarımı izliyorum bir tepeden, belki de, öylece, sessizce diyorum.
Çünkü artık;Herkes mutlu ben ise en mutluyum şimdi.