Toplumun genellikle kabul etmekte güçlük çektiği acılı,aykırı,dik başlı kadınlardan biri olmaya başladığımı okuduğum yazarların biyografileri sayesinde fark etmiş bulundum.Sylvia,Virginia,Nilgün,Didem…Bilirsiniz farklı karakterlere sahip insanlar vardır ki kişilerin karakter gelişiminde aile faktörü yadsınamaz bir gerçektir.Farzı misal,geleceğe inancı tam,mutlu ve aile kurmak gibi idealleri olan kadınlar ki ben hep bu tür kadınların babalarıyla aralarının fazlaca iyi olduğunu düşünmüşümdür.Benim kendimi içine dahil ettiğim gruba bakacak olursak en başta bahsettiğim mizaca sahip kadınların en içerlerinde bir yerlerde kocaman bir kara delik vardır sanki.Her an kalbimizin üzerinde küllenmeye yüz tutmuş gibi görünse de tüm hırsıyla yanmaya devam eden ve içimizi ağır ağır katran siyahına boyayan bir mangal ateşi vardır.Sıkıntılarımız arttıkça kalbimizi,ciğerimizi yeriz.Belki buna meylimizin bir sebebi de sakatat seven bir kültürde yetişmiş olmamızdır.Ama hayır Sylvia ve Virginia’ya bu tespitten pay vermek büyük haksızlık olur ki Sylvia Sırça Fanusunda üstüne basa basa belirtmiştir en sevdiği yiyeceğin havyar olduğunu.Konumuzu fazla dağıtmadan şu aşık olma hadisesine gelecek olursak gerçekten de bu kategoride ki kadınların büyük ölçüde gelebildikleri en üst nokta ‘aşık olduğumu sanmışım’dan öteye gitmez.Bu noktada Virginia’yı ayırmak isterim çünkü o annesini yitirmiş küçük yaşta ve babası her alanda yanında olmaktan çekinmezmiş.Belki de ona sırılsıklam aşık bir adamı eşi olarak seçebilmesi ve onu avuçlarının arasında un ufak etmeden bir hayatı paylaşabilmesinin bir nedeni de budur ki bu benim teorimi güçlendiren bir örnek.Sylviagillere gelecek olursak-bu şekilde genellemek istiyorum-aşk evlilik gibi mevzularda başarısız olmalarının en büyük nedeni bana kalırsa bir kocadan evvel onu tüm benliğiyle kucaklayacak bir babaya yani şefkate ihtiyaçları olmasındandır.Yanınıza gelirken topuk tıkırtılarından bile şehvet sezdiğiniz, ki bu gayet tabiidir kimse babalık etmek için karşı cinse yaklaşmaz,adamın ‘ben senin baban değil kocanım’ diyerek kapıyı çekip çıkması ve hatta bu eylemini bir aldatmayla taçlandırması beklenen bir sonuç değil midir?Başka bir pencereden bakacak olursak hayatın Sylviagillere baba figürünü sunmayışı onlara başka bir çözüm yolu bırakır mı?İçlerinde ki şımartılması,parka götürülmesi,aferin sana güzel kızım denmesi gereken kız çocuğunu kendi elleriyle öldürmeleri mi gerekir?İşte tam olarak bu noktada işler karmaşıklaşıyor ve en azından benim nazarım da çaresiz bir boyut kazanıyor.