yokluğunla eskittim yüzümü,
tanınmıyorum artık, hiç bir fotoğraf karesinde,
ağzın, bulunduğun coğrafyanın en coşkun ırmağıydı beni öperken,
ama artık siliniyor dudaklarımdan gülüşlerin,
tutalım portakal çiçeklerinin ellerinden,
ben en çok onları özledim,
getirip bıraksınlar bizi,
ılıman, berrak akşamların ten sıcaklığına,
ne ateş böceği ışıltısına, ne demlik fokurtusuna bozmayalım öpüşlerimizi,
her şey seninle başlıyor gözlerimin ucunda,
ömrüme musallat bir yokluksun,
yukarıları çıkıyoruz sonra,
beyaz bulutlar ruhumuza salıncak,
silinir mermere yazılan yazılar,
sakın ölme, ben ölmeden önce,
çok ay ışığı biriktirdim sen yokken,
bana gecelerini bırak,,
bütün kuru yerlerini ser göğsümün üstüne,
bak her yerim ıslak,
gel de tanınsın artık yüzüm,
gel de tanısınlar beni artık,
yoksa hep kimse kalacağım.
gel, hala tazesin narinim bütün kışlarımda,
soban yanık ve üzerin örtük,
dumanı oldum bütün yangınların,
hem yandım hem boğuldum,
genzimde mahsur bütün kelimeler,
yutkunursam bilmeyeceksin, yutkunmazsam öleceğim,
gönlümün altındaki baklam,
hıçkırıklarımı demliyorum akıl boşluklarımda,
çay çöplerinden şeklin çıkmıyor,
ama birde duvarımı görsen,
sen bile kıskanırsın kendini, duvarlarımdaki suretinden,
beni bir kez geriye götürün, size bin kez söz,
önüme bakacağım, yeter ki beni geride bırakın,
olanın ölümünde, olmayanın dirilişinde toprağımda ki tomurcuk,
gittiğin iklimi getir, kokladığın papatyayı, ve bütün yanımda uyanmadığın sabahları.
Yusuf Sinan Berber