Kaynayan kurbağa, yaşarken kaynayan bir kurbağayı anlatan yaygın bir anekdottur. Anekdotun temel dayanağı olan iddia, kurbağanın kaynayan suya atıldığında dışarı zıplayacağı; fakat soğuk suya konulup yavaşça ısıtıldığında neler olduğunu fark edemeyip yavaşça kaynayarak öleceğidir. Bu anekdot, genellikle insanların yavaşça gerçekleşen değişikliklere nasıl tepkisiz kaldığını göstermek için mecazi anlamda kullanılır. Günümüz biyologlarına göre bu dayanak aslında doğru değildir, zira suya batmış ve yavaşça ısıtılmış olan bir kurbağa, dışarı sıçrayacaktır. Bunun aksine, 19. yüzyılda yapılan pek çok araştırmada bu dayanağın gerçek olduğu söylenmiş, su yeterince yavaş ısıtılırsa kurbağanın fark etmeyeceği öne sürülmüştür.
”Kaynayan suya bir kurbağa atarsanız, elbette ki çılgınca kaptan çıkmaya çalışacaktır. Fakat eğer onu ılık suya koyar ve suyu ısıtırsanız, uysalca orada oturacaktır. Su yavaşça ısındıkça, kurbağa rahat bir uyuşukluk haline geçecektir, tıpkı sıcak bir banyo yapan bizden biri gibi ve çok zaman geçmeden, yüzünde bir gülümsemeyle, karşı koymadan kaynayarak ölmesine izin verecektir.” —Daniel Quinn’in The Story of B adlı eserinden.
Kaynayan kurbağa hikâyesi, genellikle mecazi bağlamda ve insanların aşamalı değişikliklere karşı uyanık olması gerektiği, aksi halde nihayetinde istenmeyen bazı sonuçlarla karşılaşabilecekleri mesajıyla anlatılır. Hikâye küçük bir adımın tetikleyeceği durumların en sonunda önemli sonuçlara yol açabileceğine ilişkin tartışmaları (kaygan zemin tartışmaları) desteklemek için anlatılabilir. Aynı zamanda, ekonomi ve iş alanındaki değişikliklerin kabul edilebilmesi için yavaşça gerçekleşmesi gerektiğini belirtmek için de kullanılır.“Kaynayan kurbağa sendromu” ifadesi, bazen bu mecazi anlamları kısaca ifade etmek için kullanılır.
Bu hikâye pek çok defa anlatılmış ve pek çok defa değişik konulara işaret etmek için kullanılmıştır. 1960’larda Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliği’ne gösterilen sempatiye,1980‘lerde hayatta kalmacılar tarafından yakın olduğu düşünülen uygarlığın çöküşüne[10] ve 1990’larda iklim değişikliği ve şiddete maruz kalınan ilişkileri sürdürmek gibi konulara olan duyarsızlığa dikkat çekmek için kullanılmıştır.Ayrıca, libarteryenler tarafından sivil hakların yavaşça yok oluşununa dikkat çekme amaçlı kullanıldı. Çin Halk Cumhuriyeti’nde de bir kuruluşun üyelerinin yavaşça kuruluştan ayrılmaya başlaması üzerine, bu konuda halkı uyarmak için kullanıldığı bilinmektedir.
Çevreci yazar Daniel Quinn, 1996 yılında yazdığı The Story of B adlı eserinde, insanlık tarihi, nüfus artışı ve gıda artıklarını anlatmak için kaynayan kurbağa hikâyesine bir bölüm ayırdı. Hikâyenin değiştirilmiş bir şekli, Al Gore tarafından sunumlarında ve 2006 yılında çekilen filmi Uygunsuz Gerçek’te küresel ısınmaya karşı duyarsızlığı anlatmak amacıyla kullanılmıştır. Gore’un kullandığı hikâyede, kurbağa zarar görmeden önce kurtarılmaktadır.
Felsefede, kaynayan kurbağa hikâyesi, sorites paradoksunu açıklamanın bir yolu olarak kullanılır. Bu paradoks, her bir defada içinden tek bir kum tanesi alınan bir kum yığınını konu alır ve belli bir noktadan sonra kalan miktarın bir kum yığını olarak tanımlanıp tanımlanamayacağını sorar.
Bilimsel arka plan
19. yüzyılda suda yavaşça ısıtılan kurbağalar üzerine pek çok deney yapıldı. 1869 yılında, ruhun yerine dair deneyler sırasında, Alman psikolog Friedrich Goltz, beyni alınmış bir kurbağanın yavaşça ısıtılan suda kaldığını; fakat, sağlıklı kurbağaların kaçmayı denediklerini gözlemledi.
Diğer deneylerde ise kurbağaların yavaşça ısıtılan sudan kaçmaya çalışmadıkları sonucuna varıldı. Heinzmann, 1872 yılında yaptığı deneyde suyun yeterince yavaş ısıtılması halinde normal bir kurbağanın kaçmaya çalışmayacağını gözlemledi, 1875yılında Fratscher de aynı sonuca vardı.
Goltz suyun sıcaklığını on dakikada 17,5 °C’den 56 °C’ye, yani dakika başına 3,8 °C’lik bir hızla ısıttı ve deneyinde normal kurbağalar kaçmak istedi; Heinzmann ise suyu 90 dakikadan fazla bir sürede 21 °C’den 37,5 °C’ye çıkarttı, ki bu dakika başına 0,2 °C’den az bir artış anlamına gelmektedir.1897 yılından kalma bir kaynakta şu ifadeler yer almaktadır: “Bir deneyde ısı saniye başına 0,002°C’lik bir hızla ısıtıldı ve kurbağa 2,5 saat sonra hareket etmedi ve ölü bir halde bulundu.”
1888’de William Thompson Sedgwick bu deneylerin sonuçları arasındaki açık çelişkiyi, deneylerde kullanılan farklı ısıtma derecelerinin bir sonucu olarak açıkladı: “Gerçek şu gibi görünüyor, eğer ısıtma yeterince kademeliyse, normal kurbağalarda bile refleks söz konusu olmaz; eğer ısıtma daha hızlıysa, ama yine de kademeli denilebilecek şekildeyse, hiçbir şart altında normal kurbağanın ölmesini garanti altına almaz.”
Modern kaynaklar fenomenin gerçek olduğunu tartışma eğilimindedir. 1995‘te Harvard Üniversitesi Biyoloji bölümünden Profesör Douglas Melton, konuyla ilgili “Bir kurbağayı kaynayan suya atarsanız, dışarı atlamaz. Ölür. Kurbağayı soğuk suya atarsanız, su ısınmadan dışarı atlar-sizin için orada uslu uslu oturmaz.” ifadelerini kullandı. National Museum of Natural History’de sürüngenler ve amfibi hayvanlar sorumlusu olan George R. Zug da, “Çıkmasının bir yolu varsa, kurbağa kesinlikle çıkıp gidecektir.” diyerek bu öneriyi reddeder.
2002’de Oklahama Üniversitesi’nin Zooloji bölümü emekli profesörlerinden Dr. Victor H. Hutchison, amfibi hayvanların ısıyla ilişkilerine dair bir araştırmayla bağlantılı olarak, “Efsane tamamıyla yanlış!” sözlerini sarfetti. Hutchison pek çok kurbağa türü için en yüksek kritik ısının çağdaş araştırma deneyleriyle nasıl belirlendiğini anlattı: Su dakikada 2 °F ya da 1,1 °C ısıtılırken kaçmaya çalışan kurbağa giderek artan oranda hareketli hale gelir ve kap buna uygunsa sonunda oradan dışarı atlar.[3][21]
Yorum
Hukuk profesörü ve hukuk yorumcusu Eugene Volokh 2003’te, gerçek kurbağaların davranışı ne olursa olsun, kaynayan kurbağa hikâyesinin mecaz olarak kullanışlı olduğunu belirtti ve bunu deve kuşunun kafasını kuma gömmesi mecazına benzetti. Ekonomi dalında Nobel Ödülü bulunan ve New York Times’a dışarıdan yazılar yazan yazar Paul Krugman, Temmuz 2009’da bu mecazı gerçek kurbağaların böyle davranmadığını belirterek köşesinde kullandı.[22] Gazeteci James Fallows 2006’dan itibaren bunu “aptal bir uydurma” ve bir “mit” olarak tanımlayarak, insanların bu hikâyeyi anlatmaya bir son vermelerini gerektiğini savundu.[23][24] Ancak Krugman’ın köşe yazısından sonra, “kaynayan kurbağa cephesinde barış” ilân etti ve hikâyenin aslında doğru olmadığını belirttikten sonra onu kullanmanın sorun yaratmayacağını ifade etti.