Mevsimlerden sonbahar. Eylül –Ekim ayları artık kışa doğru yol almanın zamanı. Hazırlıkların sonuna doğru gelinmeye başlandı. Bu aylarda yapılan en telaşlı hazırlık turşu. Elde kalan, dalda kalan son ürünlerin de kışa istifi. Kızların turşusu da elde kaldıkları için mi kuruluyor acaba? 🙂
Bir kuşak önceyi özlüyor insan. Daha önceleri daha farklıdır belki ama şu doksanlı yıllarda bile güzeldi kışlık turşu telaşı.
Bahçe duvarları birbirine bitişik mahallenin kadınları ta Eylül başında sırayı oluşturmuştur zaten. Mahallenin ilk başındaki evden başlanır. Ya da kalabalığı az olan evden.
Sabah erkenden ev sahibi halden alıp getirmiştir bütün malzemeyi. En son dalda kalanlardan yeşil yeşil domatesler, minik minik sarı, yeşil biberler, sivri biberler, fasulyeler, kocaman bembeyaz lahanalar, karnabahar, patlıcanlar, hıyarlar, acurlar, havuçlar, pazı sapları, maydanoz, dereotu, nohut ve tabi ki bolca sarımsak…
Annem bahçemizdeki kelek karpuzlardan, dalda kalmış son eriklerden bile katardı turşuya. Karnabaharı başkaca yemeyen turşusuna dayanamaz doğrusu.
Bazı yörelerde bütün bütün sarımsak turşusu bile yapılır.
Büyük plastik bidonlar veya cam kavanozlar sıra sıra dizilir bahçenin veya avlunun akşamdan yıkanıp süpürülmüş sakin bir yerine. Komşular gelinceye kadar bütün sebzeler, bıçaklar, kavanozlar hazır edilir. Evlerin erkekleri işe gider gitmez birer ikişer gelmeye başlar komşular.
Sarımsakları soyma işi genç kızlara verilir; kokmasınlar diye (!?:)… Çok hoşlanmasalar da bir arada olmanın tadı ile unuturlar sarımsak soyduklarını. Aralarında kikirdeşip dururlar, ara sıra mahallenin en yaşlısından aldıkları uyarılara aldırmadan…
Mahallenin yaşlısı demişken, bu hacı ablalar en üst köşeye oturur, ne nasıl ayıklanacak, nasıl yerleştirilecek tarif eder. Gelenlerin kimisi malzemeyi ayıklar, kimisi yıkar, kimisi doğranacakları doğrar, kimisi çizilecekleri çizer. Hacı abla da bunları organize eder.
Hacı ablanın bir görevi de bütün malzemeler yerleştirildikten sonra turşunun suyunu, tuzunu, sirkesini büyük bir merasimle yavaş yavaş dualarla kavanoza dökmektir. Turşunun suyu kaliteli olmalıdır. Çünkü en az içindeki malzemeler kadar suyu da ilaç niyetinedir. Kış günü bu; gribi var, soğuk algınlığı var, salya sümük dolaşmamak için bir bardak turşu suyu içtin miydi tamam.. En güzel şifa! O nedenle turşunun suyu ağzı dualı, eli yatkın, kendisi yetkin olan biri tarafından dökülmeliydi kavanoza.
Öğlene doğru artık bitmek üzeredir iş. Evin büyük kızı ve ya gelini kalkar turşu ekibinden, başka bir hazırlığı olacaktır çünkü. Öğlen olmadan, sıcak bastırmadan hallolmalı bütün her şey; hacı abla öyle sıkı kontrol ediyordur ekibi.
Gülüşerek, konuşarak, dertleşerek turşular kurulmuştur. Rengarenk kavanozlar sıra sıra dizilmiş, ortalık toparlanmaya başlanmıştır. Bulaşıkları sarımsak soyan kızlara bırakılıp -ellerinin sarımsak kokusu ancak böyle çıkacağına inandırılmışlardır çünkü-, avlunun veya bahçenin asıl oturma köşesine geçilir. Evin büyük kızının veya gelininin hazırladığı öğlen yemeğini yemek üzere.
Hazırlığı yapan kız ise daha bir özenmiştir. Ne de olsa misafirlerinin arasında kayınvalide adayları bulunmaktadır; falso kaldırmaz bu sofra.
Gelin ise zaten “canım senin bu gelinin maşallah çok maharetli, Allah bana da böyle gelin nasip etsin” duaları ve temennisini hak etmiştir çoktan.
Turşuluğun arasındaki kızarmış domatesler ile yapılan menemen, yoğurt, taze peynir, zeytin, bal, reçel çeşitleri, kısır, patates salatası, bol çaydan müteşekkil sofra ve dahi ikindi vaktine kadar sürecek olan sofra üstü muhabbetle şenlenecektir.
İkindi vakti girince hacı abla önce kalkacak, “hacı amcanız gelir, daha gidip yemek yapacağım” gibi afilli bir ifade ile herkesin kalkmasını sağlayacak ve yarın gidilecek komşu için anlaşılıp herkes evine dağılacaktır.
Apartman komşuluğunda da belki vardır aynı duygular fakat o açık havanın sunduğu huzur, dostluk, komşuluk gibi olmaz her halde.
Hey gidi günler dememek mümkün değil. Sera ürünleri yayıldığından beri turşu gibi insanları bir araya getiren sebepler de seralandı doğrusu. Değişen hayatlar, bayağılaşan birliktelikler, sıradanlaşan komşuluklar… Birbiriyle uyum içinde aylarca aynı bidonda insanlara hizmet veren, suyuna kadar şifa sunan turşu kadar bile uyum kalmadı. Tarih boyunca birbiriyle ağlayıp birbiriyle gülen insanların yerini tatsız tuzsuz sera mamulü gibi hormonlu beraberlikler aldı ne yazık ki…
Turşu muydu onları bir araya getiren yoksa birliktelikleri, dostlukları, anlaşmaları, geçinmeleri miydi turşuya tat veren?
Reçel yapma, salça yapma, kuruluk hazırlama bahanesiyle bile olsa ebedileşen dostluk bağlarının yerini ne doldurabilir ki?
Bu duyguya, bu beraberliğe hele de bu günlerde o kadar çok ihtiyacımız var ki… Sahi yeniden canlandırmak mümkün müdür o atmosferi ? Denemek lazım…