Çok önceydi. Yazdıklarım hep aynıydı. Anlatmaya çalıştıklarım, korktuklarım, sevindiklerim. Hepsi çok önceydi. Şimdi ise yazacak olduklarım fazla, farklı ve hatta belki de ürkütücü. İnsanın olgunlaşma süreci ve o sürecin içerisine gizlenmiş değişim süreci başladı ben farkedemeden. Hayalini kurmadığım belki de içten içe kurmadığımı sandığım şeylerin ortasında duruyordum. Her iki yöne eşit mesafeye ulaştığımda anlamıştım bir kısmıma elveda demem gerekiyordu. Ve öyle de oldu. İnsan beyniyle veda ettiği şeyleri kalbinde taşımaya devam etse de, yüzüne yansıyan derin çizgilerden, gözlerindeki belirginleşen durgun ifadelerden kaçamıyormuş. Ve kaçma çabasına da gerek duymuyormuş çünkü bu doğal denge herbir kimseye uğramakta. Bu dengeye ulaşamayanlar dışlanıyor sanki evrenden. Evren’de kayıp duran sağa sola çarpıp duran uzaysal taşlar kafanın içinde yıldız kayması yaşatıyor ama sen Nemrut Nemrut sırıtıyorsun. Bir zamanlar diyorsun ve hızlı bir süratle o zamandan ayrılmaya çalışıyorsun. An ve anılarının girdabında değişimini hafife almaya devam ediyorsun. Bir gölge, bir nesne seni mutlu edecek olan her ne ise onun arayışında devam ediyorsun oksijen israfına ortak olmaya. Zihninin içinde misafirlerin gel git yapsa da sen oturup yaprak sarması sarıyorsun. Güzel olması da en fenası. Çünkü o girdabın şeklini daha önceden ezberledin ve seni içine çekmemeli biliyorsun. Dalga geçmemelisin. Suyu içmenin yanında, suyu duymayı ve usulca onun kendi kalıbına dökülmesine izin vermelisin.