Mutluluk neydi, sevdiğinin gözlerine bakmak. Huzur neydi, sevdiğinin göğsüne yaslayarak başını içine çektiğin nefes. Aşk neydi, sevdiğin aklına düştüğü an kalbinde kuşların kanatlanması. Hayatı anlamlı kılan ne varsa içinde sevgi var sevdiğin var.
Peki ne zaman gerçek sevgiye ulaşmış olur insan, her şey sadece kalp atışından mı ibaret?
Kendi mutluluğunu sevdiğinin mutluluğuyla bir ettiğinde, sadece o gülsün diye saçmaladığında bazen, yağmur değse acaba üşüdü mü dediğinde, beş dakika geç kalsa bir şey mi oldu acaba deyip tehlike senaryoları kurduğunda, en çok da canı yandığında kalbine ağrılar girer, tüm hücrelerin yanar sanki. Ve kaybetmeyi asla düşünemediğinde, onsuz nasıl yalnız nasıl çaresiz nasıl kimsesiz kalabileceğini düşünüp gözyaşı döktüğünde gerçekten seviyorsun demektir. Çünkü bir olmuşsun. Sen ve ben değil biz olmuşsun. Peki bir ayrıldığında yarım kalmaz mı, en çok da kimsesiz kalmaz mı ?
Mutluluğu mutluluğuna katıp hayatı düşler gibi yaşamak varken, sevdiğini kırmanın, dökmenin, üzmenin anlamı yok. Çünkü aşk, sevgi, huzur ve mutluluk baş rolün de sevdiğin varsa anlamlı.