Adam hiç konuşmuyordu kadınla, kadına aşkını ilan etmesi için konuşma eylemini gerçekleştirmeli miydi ?
Yazıyordu kadını bir kitap gibi, belkide bir şiir gibi ince ince dokuyordu cümleleri biraz eskimiş defterinin yapraklarına.
Nereye giderse gitsin defterini yanında götürüyordu adam , hafif kısık gözleriyle süzdükçe kadınını bir cümle daha yazıyordu .
Cümleler birbirlerini kıskanmaya başlamıştı adeta. Kıskanç bir erkek rolüne sahip değildi lakin adam. Biliyordu kıskanmanya başlarsa kendini durduramayacağını.
Kadına değinecek olursak sabah sularında ortaya çıkmaya utanan bir güneş gibi sapsarı saçları küstah sayılabilecek bir tavrı ama aynı zamanda da içinizi yakıp geçebilecek gülüşleri vardı.
Çok akıllı ve akıllı olduğu kadar da güçlü bir kadındı. Koskoca şehir gözlerini yummuş ama o bu gözlere bakmamış gibiydi. O kadar kırılmıştı ki yaralarını saracak hiçbir şey aramıyordu.
O adeta alışmak istemişti bu acıya , adam bir gün kadının o iri gözlerini derin derin süzerken pek nadir görülecek bir tavırla kadına ”Bu acı geçecek mi ?” diye sordu.
Kadın hiç durur mu ? , yüzünde her zamankinden narin o iri gözlerinde ki büyük bir ışıkla ”Geçmeyeceğini bildiğin için yaramı sarmadın ya” diyerek ellerinden tuttu adamın.
Adam çok kurulmuştu bu sözüne kadının kendini çok suçlu hissediyordu , Adeta çenesi açılmıştı adamın . ”Yaralarını saramam belki lakin yeni yara açmam sende” diyerek.
Klasik bir ilişkinin ilk adımlarını atmıstı. Adam sabahları hep erken kalkardı kadından saçlarını izlerdi kadının , dokunamazdı ama uyandırmaya kıyamadığından , Kirpiklerini süzerdi kadının
Her sabah bir diğer sabaha oranla doldururdu defterin yapraklarını , Hele bir de rüzgar vurursa saçlarına ohoo ben size demiyim bütün şehirin hırçınlaşmış rüzgarı belirirdi saç uçlarında.
Hep hazırlıklıydı adam vedalara acıyla yoğrulmuştu adamın yüreği kadınınki de pek farklı değildi zaten, Her sabah kadından erken kalkan adam bir sabah geçe kaldı kadınından.
Çok geçe kaldı sanırsam yatağın sol tarafına döndüğünde bir iki tane saç teli kalmıştı baş ucunda sadece. Kadın ayak parmak uçlarına basarak sessiz bir biçimde evi terk etmişti.
Konuşmadan gitmişti kadın aşık oldugunu zannetiği adamın yüzüne bakarak kalbini sökerek ben gidiyorum diyemezdi , Usul usul uzaklastı kadın , salona hiç girmezdi adam bunu bildiğinden yatak odasına bir not yada bir mektup şemalinde,
Bir veda hazırlamıstı kadın seni sevmeyi gerçekten denedim tarzında basit cümlelerden oluşan bir veda. Adam sadece bir sabah sevdiğinden geç kalkmasının bedelini çok ağır ödemişti , Kadında vurgundu giderken.
Biliyordu kadın bir daha böyle bir adama sahip olamayacagını daha fazla yanında kalıp çaresizce ona ümit bağlamasını bekleyemezdi bunu adama yapamazdı. Hani diyorlar ya ”İnsanın aşık oldugu en güzel yaş 17” diyerek Ben şahsen bu tabirede inanmıyorum.
Aşık olmak için on sekimiz de kalkmamız mı gerekiyordu ? , Vedalara alışık ama yinede kendimizle barışık olmamız için on dokuz yirmi yirmi bire gitmememiliydik ? Tabi ki hayır.Burada giden adamda olabilirdi değil mi ? ,
Önemli olan bunu yapanın kim olduğu değil bunu yapanın ne olduğudur ? eğer bu sorulara cevap bulabilirsek ki bulabileceğimizi düşünmüyorum o zaman rakılar masalardan kalkacaktır.