Bu gün biraz daha yazdım. Yazdıkça yazdım. Yalnızlığa yazdım. Yalnızken yazdım. Yazılarım hep yalnız başına başladı. Yalnızlıktandı hep. Yalnızlık kelimesi aldı başını yalnız kaldı. Kimdi yalnız kalan. Giden miydi? Kalan mı? Giden mi yalnız bıraktı? Kalan mı yalnız kaldı. Kimeydi bu yalnızlıklar. Yalnız başınamı yazıldı yalnız. Yalnız mı kaldı? Yalnızlıktan soruldu hep sorular. Yalnız cevapsız kaldı. Yalnız nasıl yazılırdı? Birleşik mi yalnız mı? Kim ayırdı ki kelimeleri önceden. Yalnız olan birileri miydi? Niyeydi yalnızlık? Nedendi? Sonu var mıydı yalnızlığın?
Yalnızlık kendi içinde de yalnızmıydı.
Neden hep yalnız kaldık? Ne içindi yalnızlık? Kimeydi bu yalnızlık? Ağaçtan düşen yaprak yalnız mı kalırdı? Yere düşene kadar ağlar mıydı?
Her doğan canlı yalnız kalmalıydı ve yalnızlığı kendi başına tatmalıydı. Kalabalıkta yalnız kalmalıydı. Önce birleşmeli sonra parçalanmalıydı. Anlayacağın yalnız kalmaktı. Yalnızlık kaçmak mıydı? Yoksa kovalamak mıydı? Yalnızlıktan korkulur muydu? Ya da yalnız kalan korkmalı mıydı?
Yalnız hepimiz biraz yalnız kaldık. Yalnız kalan tarafımıza ağladık. Doğadaki herşey yalnız kalmak zorundaydı. Yalnızlık bize çok şey öğretmişti. Acaba ilk kim yalnız kalmıştı. Evet Adem cennette yalnız kalmıştı bir süre. Yalnız kendi başına yalnız kalmalıydı. Evet kalmalıydı. Yalnızlık da bilirdi yalnız kalmanın nasıl bir şey olduğunu. Acaba yalnızlık da daha önce yalnız kaldı mı? Kimeydi bu yalnızlık? Kimin içindi? Gerçekten yalnız mıydık, yoksa yalnız mı hissediyoduk? Doğru seçimler eşittir yalnızlık denklemini oluşturuyordu bir süre sonra.
En doğru karar bence yalnızlık yalnız bırakılmalıydı. Her zaman bir yerlerde yalnız kaldık. Yalnızlık hep yalnız yazıldı.