Bir tercih midir yalnızlık yoksa ortaya çıkan acı tablonun gerçekliği mi ? Yoksa yaşamdan yorulan birinin iç hesaplaşması,küskünlüğünün ilanı mı? Toplum içinde yaşama zevkini benden söküp aldılar. Yalnız geziyorum artık düşlerimde bile .Gözümün önünde kapkara tablolar hepsinin hikayesi aynı bütün boyalardan umutsuzluk,mutsuzluk ve acı akıyor. Hep aynı konuşmalar hep aynı tartışmalar hep aynı acılar hep aynı şehirler ve insanlar…Gözlerindeki ışık artık kaybolmuş donuk bakışların esir aldığı sisli gözlerle bakıyorlar hayata. Evren denilen bu labirentten çıkış yolunun mutluluktan geçeceğine inanıyorlar.Peki bu mutluluk neydi; verdiği zevk nasıl bir zevkti? O bütün tadıyla hissetmek istediğim zevklerin en başındaydı. Mutluluk kendisini hiçbir şey yapmamaya adamıs bir insanın en gerekli uğraşıdır. Belkide bu evrende insan için yaratılmışa benzemeyen sürekli bir olgudur. Dışardan belli olan birşey değildir. Onu tanımak,anlamak için iyi bir okuyucu olmak, kişinin kalbini okumak gerekir. Kişiler yaşadıkları mutlu anları o kadar çabuk tüketirler ki o mutlu an bittiği zaman narkozlu bir hastanın yaşadığı sersemliği tüm benliklerinde hissederler.Başımıza gelen en ufak bir olay ya da belada, üzerimizde yarattığı etkisinden,izinden çok niyete bakarız. Çatıdan düşen bir kiremit bizi çok daha ağır bir şekilde yaralar ama kötü niyetli bir kişinin attığı taş gibi üzemez; taş hedef olan bize ıska geçip değmeyebilir, ama niyet yapacagını çoktan yapmıştır. Bana gelince yarın öbür gün veya gelecekte acı çekeceğimi bilsem bile bugün acı çekmediğime göre üzüntü içinde kıvranmam. Yapayalnız kalıp,hasta yatağımda, soğuktan ve açlıktan ölebilirim, belki kimse de benim için üzülmez. Ama ne önemi var ki bunların kendim bile kendime acıyıp,üzülmüyorum; kaderime karşı diğer insanlar kadar kayıtsızım. Ölüme ve yaşama, hastalığa ve sağlığa, fakirliğe ve zenginliğe aynı ilgisizlikle bakmak hele ki benim yaşimda bir kadın olarak kolay mıdır? Bu kadar hissizleşmek, kireç tutmak…Kisaca Charles Bukowski’nin dedigi gibi “Beni tanıyan herkesin size söyleyeceği gibi, makbul biri değilim. Kötü adamı sevdim hep, kanunsuzu, hergeleyi. İyi işleri olan sinek kaydı traşlı, kravatlı tiplerden hoşlanmam. Ümitsiz adamları severim, dişleri kırık, usları kırık, yolları kırık adamları. İlgimi çekerler. Küçük sürpriz ve patlamalarla doludurlar. Azizlerden çok sapkınlar ilgilendiriyor beni. Serserilerin yanında rahatımdır, çünkü ben de serseriyim. Kanun sevmem, ahlak sevmem, din sevmem, kural sevmem. Toplumun beni şekillendirmesinden hoşlanmam.” Belki de en büyük mutluluk budur.