İşin içinden çıkamaz olmuştum. Ne düşünmeye calıştiysam bir şeylerin yanlış olduğunu seziyordum. Resmen müptelası olmuştum belirsizliğin. Neden yapıyordu bunu bana neden kırıyordu beni. Oysa en zor zamanlarımda o bana ben ona en iyi tahammül etmiştik. Haksızlığı büsbütün belliyken pişkinliğinden hiçbir şekilde ödün vermiyordu. Ben artık anlamak anlaşılmak istemiyorum. Yaptığım şeylerin neden yaptığımı merak etmesinler gizli gizli yorumlarda bulunsunlar istemiyorum. Yıpranmış bir ben ile uğraşsınlar istemiyorum. Lakin benim istemedigim istediklerimi içine almış büyüyürek geliyor üstüme. Çığ gibi üstüme düşücek cıglık atıcam ve hiç kimse duymayacak. Artık düşünmüyorum. Vazgeçtim düşünmekten. Düşündüğüm zaman uyuyamıyorum, uyuyabildiğim zamanlarda ise hayal ile rüya arasında sıkışıp kalıyorum. Ne kadar çok birikmişligim var ise o kadar fazla konuşmuyorum. Bu doğru orantıyla hangi doğru yollara çıkarım onun belirsizliğinde gelinde gitinde savruluyorum. En temizi yalnızlık. Sanki kalbimdeki dört odanın her birisinin kapısı içerden kilitlenmiş ve anahtarlarını kaybetmişim gibi, Öyle bir tek başınalık benimkisi…
Tel örgülerde asılı kalan poşet parçaları yalnızlığın bayraklarıdır belki de…