Yaşlı kâğıdım
Önümde sessizce akan nehir suyu havada ki bulutlar kadar bulanık… Nefesimi tüketmeden buğuluyorum yaşlı kâğıdıma elimdeki bir kalemle. Duyabiliyorum, kalbimin heyecanla atan her atışını. Sana odaklanmış bu gecenin ayazında, seni çiziktiriyorum yaşlarla buğulu parçalı kâğıdıma. Başımda esen çılgın rüzgâr etrafı döverken soğukluğu keskin bir bıçak gibi içime işliyordu. Hissedebiliyorum, zamanla kalbime iniyordu bir kurnaz acıyla. Sanki kırık bir kalbin kederiydi bu.
Kaybedebilirdim, senden kalan son mutluluğumu. Parçalanabilirdin, hiç bilmediğim uçurumun kenarında. Yoksullaşabilirdi, yüreğimden akan her bir yaşım.
O yüzden son nefesimle de olsun sarıldım kalemimle, senden arda kalan son kâğıdıma. Akıttım senin uğruna parıldayan yaşlarımı. Islaklık ruhumu serinletse de, yüreğimdeki sevginin sıcaklığıyla kuruttum aşkın yaşlanmış anılarını. Seni ise, hayalimdeki gerçekliğine inanarak sundum aynamın huzuruna.
Yansıdın bir yıldız gibi ne kadar yabancı eller kendi mutsuzluk oyunlarında, senin de mutluluğunu gölgelemeyi amaçlayan senaryolar çiziktirseler de.
Öyle ki ben, sana sevgimin aydınlığıyla bakan bir rolcüydüm, gülümserdim her defasında hayalimde canlanan yüzüne. Sarhoş olmuş ruhumun tek temiz tarafıydın ya sen… O yüzden korkusuzca daldım gönlünde akan maviliğe, fırtınalar seni benden almadan, tarifsiz yokluğuna dayanamadan.
Aynı karşılığı da almak istedi gönlüm, son damalarımı akıtırken yaşlı kâğıdıma.
Biraz olsun tebessümü andırdı yüzün…
Bir tebessüme bağlı kalsam da yine de nağmelerimde ki mutluluğum arşa değmişti.
Sen ne kadar benim hayalimde ki bir gerçeklikle gülümsemesen bile…