Bu akşam da kapım kapalı. Zile kimse basmamış, üstü tozlu. Çıkardığı sesi duymayalı baya oldu. Çıkardığı sesi unutalı da… Eve çok çocuk gelirdi, masadaki tozdan çok çoluk çocuk dolardı. Umutlanasım gelir hala alt komşunun torunları gelince. Bizim kapıya anca rahmetlinin beslediği nankör kedi gelir. Ne kadar nankör bilmem. Açlıktan mı gelir yoksa özlemden mi bilmem. Çocuk olmayınca yetmiş iki senenin kırk üçünü kedilerle geçirdik bey ile. O da giderken evlatlarını da yanında götürdü. Kedilerini ‘evlat’ diye severdi. Beni sevdiği kadar kedilerine bağlıydı. Aylardan şubat, evlatlarının evlatları kapı paspasında uyuklar durur. Mart gelince defolup giderler. Tütün kokusunu duyduklarında dibimde biterler, bey ile kahve içtiğimiz masaya çıkar benimle dandik radyoyu dinlerler. Düğünde çalan tüm şarkılara eşlik ederler. Eskiden bey ile yaptıklarımızı şimdi ben tek yapar oldum. Kedileri besle, kahve iç, tütün sar, radyo dinle. Beraber yaptığımız her şey şimdi kediler ile bana mahsus kaldı.