İçi anlam yüklü, dışı sıradan bir güne uyandım bugün. İç anlamlılığı gönlümde, dış anlamsızlığı yüz ifademde. Bugün bugün kurduğumuz bütün hayallerin temellerini attığım gündü gönlümün yapı taşlarına. Derme çatma hayallerinin uğrunda, gökdelenler diktiğim günün miladı bugün.
Tam bir sene önce bugün bir aşk doğdu iki kişide. Ama ne yazık ki aşkın acısı bir kişiyi vuruyor bugün. Sen hatırlar mısın bilemem. Bugün neler olduğunu, neler yaşadığını, neler hissettiğini. Ben bu günü hafızamın en derinliklerine kazınırcasına yazmıştım. Tek kalemde sileceğini bilmeden… Bir sene önce yüzünün halini, kalbinin tınısını hissetmiştim ellerinden. Şimdi ellere gittiğin ayakların, bir sene önce bana gelen gönlünle aynı bedende hala.
Ne garip değil mi? Aşkın iki bedende bir kalp olması. Sonunda hep bir çift göz dolması, bir yürek yanması. Öyle demiyor muydu şair aşka:” A’cısı Ş’urda K’alır… ” Bugün ayın kaçı sorusuna maruz kalırsan ne hissedersin bilmiyorum. O kadar uzak, o kadar yabancısın ki şimdi bana.
Sabah uyandığında sende hissedecek misin benim gibi? Gerçi hissetsen gitmezdin değil mi? Sen gelişleri ve gidişleri iyi bilirsin. Keşke öldürmeyi de becerebilseydin. Ya da gelen ayakların gitmeye yüz tuttuğunda, yüzüme bakacak kadar adil olsaydı gidişin.
Merak etme bana sorduklarında hala anlatacak kadar sen var bende. Merak etme dediysem lafın gelişi. Benim önemsizliğim bu kadar önemliyken sende, bende senin ne önemi var ki senin için. Bir kelimeyi geçtim, bir harf kadar bile hatırında mıyım bilmiyorum.
Hatırımda kalanlar ve hatırımda olanlar yazdıklarımın ön yüzü, yazamadıklarımın sığ tarafı. Satır aralarımla, göz altlarımın uyumu aynı bugün. İkisi de yaşanmışlığın izlerini taşıyorlar bedenlerinde. Kağıt kalemde seni, gözlerim moraran altlarıyla gidişini taşıyor hala.
Bana bugün hiç sorulmasın istiyorum tarih. Bir sene önce doğurduğumuz bizin, yaşını doldurmadan ölümüne şahit olan gözlerim, gönlüme söz geçiremez oldu. Nereye kadar yazarım bilmiyorum. Ne kadar anlatırım seni, ne kadar sığdırabilirim cihana… Cevabını bir türlü bulamadığım sorular eşliğinde, sorgusuz infazla öldürdüğünü de unutamıyorum…
Her şeye rağmen seni asla kötü anmadım. Zaten sevenlerin gözünde sevilenlerin kusuru örtülür, gözlerine perde iner derler. Ben o perdeyi hiç kaldırmadım gözlerimden. Her gece gözlerimle yıkayıp tertemiz barındırıyorum seni.
Yine de bu günün tarihini sorarlarsa bana; herkesin anlayacağı satırlardan senin anlamlandıracağın bir tarih düşeceğim. Bugün günlerden yirmi dört papatya, beş gül. Senin anlayamadığın her şeyi bana bıraktın ya. Ben de sana anlamadıklarını anlatıyorum.
Yirmi dört papatya, beş gül. Ama gerçekten gül…