Geriye bıraktığım her şeyi sessizliğe emanet ettim.Karanlıkla vedalaştım,gözyaşlarıma yağmurlarla teselli edip hazırlanmaya koyuldum.İşte şimdi gitme vakti geldi.Nereye gideceğimi bilmeden yola çıkıyorum.Şiirlerimi koyduğum bavulum ve yırtık eski paltom.Bir de sevgide öğrendiğim sevgisizlik. Her şeyim bundan ibaret.Kağıtlarımı da yanıma almak isterdim fakat kalemin mürekkebi bitince onu yalnız başına bırakmak zorunda kaldım.Ne demişler düşene bir tekme de..
Boynu bükük bir sokak lambası buldum kendime.Teselli etmeye çalıştım.Betonların arasında kalakalmış gölgeye sarıldım.Ayağa kalkıp kendi gölgemle selamlaştım.
Güneş Ay’a küstükten sonra çayı demlenmemiş bir kahvehaneye oturdum.Parktaki salıncakta sallanan çocuklara son tebessümümü hediye ettim.Rum balıkçıların oltalarına takıldım.Şevket amcanın sigarasına çakmak oldum.Dolmuş şoförüne iki arabesk parça söyledim.Son duraktan bir öncesinde indim.Yoldan geçen Ayyaş Raif’in selamını alıp bir şişe Bomonti verdim.Elimden tutup evine davet etti.Yolda kendimi kaybettim.Şimdi ise bir köprünün altında yarı baygın oturuyorum.”Hiçbir şeyi düşünme evlat bu hayat düşünmeye gelmez.” dedi ve bir anda beni kapı dışarı etti.
Yolda omzumu çarptığım kadından işittiğime göre insanlar gün geçtikçe saygı kavramını kaybediyorlarmış.Aslına bakarsanız bu söz bana hiçte yabancı gelmedi.Durağa geldiğimde ise “Genetiğiyle oynanmış sevdalar türedi evladım.” dedi elinde haşlanmış mısırını yemeye çalışan takma dişli teyze.
Tam da suskunluğumu korurken yanıma mıymıntı bir otobüs yaklaştı.Farlarıyla göz bebeklerimi küçültüp zihnimdeki düşünceleri büyüttü.Sonra bir de utanmadan sormaz mı?
Beyefendi yolculuk nereye?
Verebileceğim elimde kalan son cevabımı da verdim : ‘Geçmişe.’