YOLUMDA BİR TEZER ÖZLÜ
Öyle bir zamanda karşıma çıkıp yarama tuz, gönlüme yoldaş oldu ki, ben tekrar ümit edebilmeyi öğrendim. bu dünyanın düzensizliğine, karmaşıklığına,
adaletsizliğine, insanların anlamsızlığına, sadakatsizliklerine ve nankörlüklerine öyle naif, öyle içten karşı gelmiş ki her anlatısında ,bana da gizliden gizliye fısıldadı sanki ”yalnız değilsin”.
Yazıyor oluşumu Tezer’le dinginleştirdim. Onu okudukça onun ‘’Çocukluğun Soğuk Geceleri’’ne şahit oldum. O gecelerde üşümeye üşümekle, gerçeğin acımasızlığına
yine gerçekle karşı çıkarken yanında olmayı çok sevdim. Ondan sonra ondan ”Kalanlar”ı okuyunca ,onun tüm varlığıyla karşı geldiği bu dünyaya ve güzelliklere ne kadar erken veda ettiğini gönlümün
en derin yerinden hissettim. Onun kardeşi Sezer’in ,yakın arkadaşı Leyla Erbil’in ondan bahsettiği her cümleyi nakşettim hafızama. Çünkü onu yaşarken bilen, gören ve hisseden
insanları önemsemem gerektiğini biliyordum. Tezer’in ‘’Eski Bahçe Eski Sevgi’’sin de anlattığı yıkılmışlıkları, tükenmişlikleri, seyahatleri onunla beraber hissettim ve bu
paha biçilmez hissiyatlara sahip olmama sebep oldu. Yapı Kredi yayınlarından çıkan kitaplarının ayraçlarında onun için ”yaşamasına izin verilmek istenmeyen farklılığını ” diye bahsedilir
üslubundan. İçinde kalanları, onun kendi hayatında ifadesinde bile hissettiği görülür ya da görülmez baskıyı çok iyi tanıyorum. Öyle saçma bir yol ayrımında karşıma tüm varlığıyla
çıktı ki ; ona doğru gitmemem için hiçbir sebep yoktu. Çok sevdim onu. Beni içine çektiği bu gerçekçi hayat çizgisinin üzerinde onunla birlikte yürümeyi çok sevdim.
Beni kaybolan bir parçama kavuşmuşum gibi hissettirdi. Çok sevdim Tezer’i. Tezer’in yolculuklarını, hayal kırıklıklarını, dayanılmaz karmaşıklığını, üslubunu, kendisiyle kaldığını ve kimseyi istemediğini hissettirdiği cümlelerini, delirmeyi yüklediği ruhları , dünyaya edebiyatla egemen oluşunu, bu dünyada ben kaybolmuşken elimden tutuşunu çok sevdim. Canlı canlı göremediğim Tezer’i , çok özlüyorum.
Her kitapçının tüm raflarında onu arıyorum. Ezberlediğim tüm cümlelerin dışında yeni birşeyler söyleyemeyecek olması beni çok üzüyor. Tezer’in eserlerini okumak değil yalnızca benim hayata, insanlara ve dünyaya
bakışımı böylesine etkileyen. Onun hakiki yaşamı da kolumdan tutup düşmememe yardım etti. Tezer çok sevdiği Svevo,Kafka ve Pavese ile ilgili herşeyin onu çok etkilediğini hatta onların yaşadıkları yerlere
gittiğinde hissettiklerini belirtmiş hep. Kaybolan yolunu Svevo,Pavese ve Kafka ile bulan Tezer yıllar sonra benim yolumun belirleyicisi oldu. Birgün onun doğduğu evi Simav’da, daha sonra
otostopla çıktığı Avrupa kentlerini, daha sonra Ankara’da bulunduğu her mekanı, İstanbul’da günlerini geçirdiği yerleri, kaldığı kliniklerde yattığı yatakları ve odaları görmeyi, oralara
dokunmayı ve onu başka bir biçimde hissetmeyi çok istiyorum. Umarım birgün bu dileğim gerçekleşir.
İçimde yıllar yılı büyüttüğüm ve hiçbir zaman
kesin tanımlar koyamadığım haksızlıklarla yüzleşmiş , onlara karşı gelmiş ve sesini çıkarmayı başarabilmiş olan Tezer’i keşfetmiş olmam benim için büyük mutluluk.
Kendimi yeniden bulmama , hayatımı yeniden sağlamlaştırmama vesile olup ömrüme birçok pencere açtığın için sonsuz minnettarım sana Tezer.
Tezer’i seviyorum. Onu somut yokluğunda yazdıklarıyla var oluşunda çok seviyorum.
İyi ki varsın Tezer. Canım Tezer.
”Sordukları zaman ;bana ne iş yaptığımı, evli olup olmadığımı
kocamın ne iş yaptığını, ana babamın ne olduklarını sordukları zaman,
ne gibi koşullarda yaşadığımı, yanıtlarımı nasıl memnunlukla onayladıklarını yüzlerinde okuyorum. ve hepsine haykırmak istiyorum. Onayladığınız yanıtlar yalnız bir yüzey,
benim gerçeğimle bağdaşmayan bir yüzey. Ne düzenli bir iş ,ne iyi bir konut, ne sizin ” medeni durum” dediğini durumsuzluk, ne de başarılı bir birey olmak ya da sayılmak, benim gerçeğim.
bu kolay olgulara, siz bu düzeni böylesine saptadığınız için ben de eriştim. Hem de hiç çaba harcamadan. Belki de hiç istediğim gibi çalışmadan.
istediğiniz düzene ayak uydurmak o denli kolay ki…
Ama insanın gerçek yeteneğini, tüm yaşamını, kanını, aklını, varoluşunu verdiği iç dünyasının olgularının sizler için hiçbir değeri yok ki ..
Bırakıyorsunuz, insan onları kendisiyle birlikte gömsün. Ama hayır ,hiç değilse susarak hepsini yüzünüze haykırmak istiyorum. Sizin düzeninizle, akıl anlayışınızla, namus anlayışınızla, başarı anlayışınızla
hiç bağdaşan yönüm yok. Aranızda dolaşmak için giyiniyorum. İyi giyinene iyi yer verdiğiniz için. Aranızda dolaşmak için çalışıyorum. İstediğimi çalışmama izin vermediğiniz için. içgüdülerimi hiçbir işte uygulamama izin vermediğiniz için.
Hiçbir çaba harcamadan bunları yapabiliyorum, bir şey yapıldı sanıyorsunuz. Yaşamım boyunca içimi kemirttiniz. Evlerinizle, okullarınızla. İş yerlerinizle.
Özel ya da resmi kuruluşlarınızla içimi kemirttiniz. Ölmek istedim, dirilttiniz. Yazı yazmak istedim, aç kalırsın dediniz. Aç kalmayı denedim, serum verdiniz.
Delirdim, kafama elektrik verdiniz. Hiç aile olunmayacak bir insanla bir araya geldim. Gene aile olduk. Ben bütün bunların dışındayım. Şimdi tek konuğu olduğum bu otelden ayrılırken,
hangi otobüs ya da tren istasyonuna, hangi havaalanı ya da hangi limana doğru gideceğimi bilmediğim bu sabahta, iyi, başarılı, düzenli bir insandan başka her şey olduğumu duyuyorum.”
(TEZER ÖZLÜ)