Duman altı tuvaletlerin içinde, asıl amaç dışında her türlü aktivite yapılıyor. Birisi tuvaleti sorduğunda, dumanı takip etmesini söylüyorum. Bir vakit tuvalet kapısında “Burada sigara içmenin cezası 69 TL’dir” yazıyordu, sonra kaldırdılar o uyarıyı; eli uzun öğrenciler var sanırım. Hem niye 69 TL? Niye 70 değil? Kampanya mı lan bu? Reklamcı mısınız siz? Satış stratejisi mi uyguluyorsunuz? 70 yazarsan belki çekinir, 69 yazınca indirimde gibi oluyor; içesi geliyor insanın. Utanmasalar 69,99 yazacaklar…
Tuvalete girdiğinizde ilk olarak sizi “Hoca geliyomu olum, baka durun” ekibi karşılıyor. Dumanın içinde biraz daha ilerlediğinizde içiciler ve sigarası olmayıp da dumanını soluyarak geçinenleri görüyorsunuz. Resmen National Geographic belgeseli; sulak ortamları seven tütün müptelası mahlukatlar…
Kapının önünde sıra bekliyorsun; tabi pisuara işeyecek kadar rahat biri değilsen. Bir anda hayatında başka hiçbir tuvalette göremeyeceğin bir şey oluyor. O boşalmasını beklediğin kabinden 3 herif çıkıyor. Şimdiiii iki seçenek var. Ya sigara içiyorlardı, ya da… Umarım ilk seçenektir. Bunu anlamanın tek yolu kabinin üstünden duman çıkıp çıkmadığına bakacaksın. Çıkıyorsa, kimse işerken duman çıkaramayacağından (en azından ben öyle biliyorum ) belli ki içeride tüttürenler var. Yok duman falan çıkmıyorsa, o üç kişiden uzak dur!
Ne zaman tuvaletin kapısı yenilense, bir kaç hafta içinde o kapının kilidi mutlaka kırılır. Allah’ın işi işte. Kilit olmadığından hemen kapının arkasında bekliyorsun ki biri kapıyı tekmelediğinde rezillik çıkmasın. Tabi, tıklamaz şerefsiz tekme atar; aynı anda da “Boş mu?” diye sorar. Hadi bunu kapının arkasındaysan kurtardın, peki ihale büyükse ne yapacaksın? Kapı ile alaturka tuvalet arasındaki mesafe elini uzatıp da kapıyı tutabileceğin bir mesafe değildir. O tekme atan şerefsiz bir daha gelirse “sıçmak” teriminin mecazi anlamını da yaşamış olursun. Hayır, niye tuvalet ile kapı arasındaki mesafe 3 metre? Mütahitin de alkollüsü… Malzeme mi artıyordu be mübarek, neden tuvalet ile kapı arasına arsa payı bıraktın? En az 3 kişi rahat sığar oraya. Haaa o yüzdeeen…
Bizde sağlam bir şey kalır mı? Dört musluk var, üçü bozuk; diğerinin de bir ayağı çukurda. O da gidici anlayacağın. Eskiden bildiğin vanalı musluk vardı lakin bu suyu açık bırakan p.çler yüzünden sensörlü musluğa transfer olduk. O da elektrik gidince çalışmıyor. İlginç olan şu ki: Su var, ama elektrik yok; dolayısıyla su da yok… Yani ne sen-sör, ne ben söyleyeyim. Bu şakayı yapmasam uyuyamazdım…
Aha tuvaletin çıkışında çevirme var. Bir hoca dikilmiş sigara kontrolü yapıyor. Her çıkana dik dik bakıyor; içici mi yoksa işeyici mi diye… Gözlerinden anlamaya çalışıyor. İnsanı tribe sokuyor bu; kabinden çıktığım an hemen elimi fermuara atıyorum ki “ben işeyenlerdenim, benden zarar gelmez” rolünü oynuyorum. Onu da atlattıktan sonra zaten 3 dakika olan teneffüs, ben tuvaletteyken bittiği için sınıfa koşarak gidiyorum. Çok şükür hoca da gecikmiş. Bunu nereden anladım? Daha sınıfın kapısından girmeden önce, “Bizim köyün imamı, alttan verir samanı” diye başlayan bağırma seslerinden tabi ki.
Sınıfa ilk girdiğinizde sizi sigara+ter+bağırışma üçlüsü karşılıyor. Bunlara dayanıklı değilseniz sizi üç hayır ile uğurluyoruz. Önce sınıfın iç yapısından bahsedeyim biraz. Tavanda, “bize her yer futbol sahası” zihniyetli şahısların eseri olan kırık floresan ve onun yanında da güldürürken düşündüren bir ayakkabı izi var. Gördüğünüzde hem gülüyor hem de nasıl yaptılar diye kafa yoruyor ve böylece pratik zekanızı geliştiriyorsunuz. Bu floresanları da anlamıyorum. Hani bozulacaksan adam gibi bozul dimi? Yanmaya çalışmalar, göz kırpmacalar falan. İnsanın gözünü alıyor ya. Abi hiç yanma, tamam bozul YOOOK ASLAAA
Sıralar öyle ilk okuldaki gibi parça parça değil. Okul ne mal olduğumuzu bildiği için bütün sıraları kaynak makinesi ile birbirine tutturmuş -ki kimsenin kötü amaçlarına hizmet etmesin. Keşke birisi doğduğumuzda aynısını beynimize uygulasaymış. Kullanırdık, lazım oluyor arada.
Evet şimdi geldik öğrenci dizilimine. En önlerde her zamanki gibi dinleyenler. Ortalarda “dinlesem mi, konuşsam mı” ikileminde kalmış evlatlarımız. Ve arkada ise evden yastık getirip uyuyan mı, grup kurmuş okey’e dördüncü arayan mı, yoksa kulaklıkla müzik dinleyen mi istersin? Seç beğen al, olmazsa geri getirirsin. Biz hep buradayız.
Sabahları çok gürültü çıkmıyor sınıftan. Neden biliyorsun, sabah namazı vaktinde kalkınca bir boşlukta hissediyorsun kendini. Çoğunlukla öğle arasından sonra deliriyorlar. Öğle arası yemek vakti demektir. E karın doyunca çeneye vuruyor tabi. Yemek derken öyle ultra düşünme; 2,5 TL Tavuk(umarım) Döner + Ayran. Okul çevresinde çok fazla öğrenci tıkınma mekanı bulunduğundan hepsi birbiriyle fiyat yarışında. O yüzden “Umarım tavuktur döner”. Zaten o kadar az tavuk koyuyorlar ki, tavuğun kesildiğinden haberi yok desem yeridir.
Öğleden sonraları derslerin en çekilmez olduğu vakittir. Yemeği yemişsin, bir ağırlık çökmüş, eve gidesin var. O yüzden öğleden sonra “Kaçmak” dediğimiz lanet alışkanlıklarımız var. E tabi kaçınca devamsızlığa yarım gün işliyor. İlk 3 yıl, son sene olduğu kadar kaçmadık. Ama o sene ne olduysa abi herkes kaçıyor. Şaka değil, önce bir kaç kişinin ağzında “Ulan kaçsak mı? Beyler hepimiz kaçarsak yok yazmıyormuş. Kaçalım olum, bir daha mı gelecez? (Evet?) Şimdi kaçmazsak ne zaman kaçacaz?” Tarzı, basit ama çok etkili cümleler kurarak herkesi tahrik etme çalışmaları ile yürütülen operasyon başarıyla gerçekleşiyor ve aaa sürpriz, hepimiz yok yazılmışız. Ne kadar sürpriz oldu anlatamam. Hani yok yazılmayacaktık, ne oldu? Bir yanlış olmuştur abi, bak bugün kaçalım, gör bak yok yazmayacak. Öyle mi diyorsun? Aaa yine sürpriz ehehehe. Şaka mı lan bu? Biri durdursun bizi! Ya bizim kadar kendi kendine gaz veren sınıf yoktur. İçten yanmalıyız vanasını satiym!
Rekorlar;
Tek seferde durmayan dolmuş sayısı: 37 (Mübalağa yok)