20. Yüzyılın en önemli matematikçilerinden biri olan John Nash’in bir taraftan şizofreni hastalığı ile savaşırken diğer bir taraftan da Nobel Ödülü’nü kazanmasına kadar giden mücadelelerle dolu hayatı.
Filmi izlerken adım adım hastalığın gelişim sürecini, belirtilerini, hayatı etkilediği noktaları ve de o döneme özgü tedavi yöntemlerini görüyoruz. Şizofreni hastalığının ortaya çıkmasında hem genetik hem de yüksek stres içeren veya travmatik çevresel etkenler rol oynar. John Nash, Princeton Üniversitesi’ne girdiğinde rekabetçi ve çok stresli bir ortamda sürekli başarılı olmaya çalışıyor. Bu stresin hastalığın gelişiminde önemli bir etkisi var. Şizofreni, genelde 20’li yaşların başlarında çıkmasına rağmen bu vakada 30’lu yaşlarda ilk belirtiler görülüyor.
Pozitif belirtilere baktığımızda farklı tür hezeyanlar görüyoruz: Grandiyöz yetenek hezeyanı, kişinin kendisini diğer insanlardan üstün tutması ve özel yetenekleri olduğuna inanmasıdır. John, diğer öğrencileri aşağılayarak kendi çalışmalarının orijinalliğini sürekli övüyor. Paranoyalar ise kendisinin sürekli takip edildiği ve tehlikede olduğunu düşünmesi ile kendisini gösteriyor. Aynı zamanda Sovyet ajanlarının onun peşinde olduğuna ve çok gizli bir misyonda çalıştığına inanması bu paranoyaları güçlendiriyor. İlaçların onun yaratıcılığını azaltacağına inandığı içinse ilaçları almayı bırakıyor. Filmde aynı zamanda görsel ve işitsel halüsinasyonları da görüyoruz: Charles isimli bir oda arkadaşının olduğuna inanan John, hem Charles’ı görüyor hem de duyuyor.
Negatif belirtiler ise sosyalleşme ve diğer insanlarla yaşadığı iletişim zorlukları, duygularını yüzüne pek yansıtmama ve günlük aktivitelerden uzaklaşarak kendi dünyasına çekilmesi olarak özetlenebilir.
Film her ne kadar seyirciye şizofreninin nasıl bir hastalık olduğunu gösterse de birtakım noktalarda da kalıplaşmış yargıları güçlendiren sahneleri var. Eski zamanlarda psikiyatri hastanelerinde hümanist olmayan tedaviler uygulansa da günümüzde antipsikotik ilaçlar psikoterapilerle destekleniyor. Genellikle işitsel halüsinasyonlar görsellerden çok daha yaygındır; film, şizofreniyi seyirciye daha fazla anlatmak için görsel olanları da ekliyor (gerçek John Nash’in görsel halüsinasyon belirtisi yok). Ancak, koruyucu faktör olan destekleyici çevreyi John’un eş ve arkadaşları ile göstermesi gerçekten hastalığın süreci açısından çok değerli. Bence hastalığa dair genel bir çerçeve çizen bu film kesinlikle izlenmeli.