Biliyorsunuz, 2002 yılından beri Türkiye’nin @pi, (!) siyasi (P)adının ilk kelimesi ADALET olan; iktidar eliyle, çarşafa dolaştı!
Şimdi, bu kör düğümü, kimse çözemiyor.
Kimin eli kimin cebinde; gören, bilen, yok.
Her şey karma karışık!
Milattan Önceye dayanan; Türk milletinin devlet ve imparatorluk kurma geleneği, devlet adamı kumaşı bambu ipliğinden dokunmuş; hasır (!) adamların elinde, adım adım yok edildi.
Ana muhalefet Partisinin öncülüğünde başlayan, adalet yürüyüşü; adalete susamış, adaletsizlikten bunalmış, halkın katılımıyla her geçen gün daha çok büyüyerek devam ediyor.
Etmeli de!
21. Yüzyılda Adolf Hitler’e özenenlerin önünü: toplumun, önce kendi kimliğine, sonra temel hak ve özgürlüğüne; kendi sahip çıkarsa o zaman kesilir.
Hepimiz biliyoruz ki, Türkiye’yi bu günlere; “bana değmeyen yılan bin yaşasın” felsefesi ve inanç turizmi getirdi.
Bu felsefe baştan sona değişmeli, yılana güven olmaz bir gün beni de sokar felsefesi benimsenmenli.
Kemal Kılıçtaroğlu’nun başını çektiği adalet yürüyüşü; insanların kendi temel hak ve özgürlüklerini; kendi eliyle koruma amacına yönelik olması önemli ve de anlamlı.
Dünya kamuoyunun dikkatini, Türkiye üzerine çekmesi ayrı bir mana ve önem Arz ediyor.
Haber bültenleri “Adalet” diye açılıp, yürüyüş diye kapanıyor, bu şartlarda hiç kimse başını yastığa huzur içinde koyamaz..
Koyarsa, uykusu bölünür, kâbusla uyanır.
Pekiyi, bu yürüyüş tek başına ADALET getirir mi?
Demokrasi kültürüyle yönetilen bir Avrupa ülkesi olsak elbette getir, bizde tartışılır.
Hukuku iğdiş eden, adaleti isimden ibaret hale düşüren; yürüyüşle ilgili tepkisini: rahmetli Süleyman Demirel’in siyasete kazandırdığı “Yol Yürümekle Aşınmaz” deyimiyle geçiştirmeye çalışmış ve yapılan yürüyüşün “adaletin tecellisine katkısı olmayacak” demiş.
Yazık, hem de çok yazık!
Bu yaklaşım tarzı bile, milletin demokrasiye, insan haklarına ve de özgürlüğe sahip çıkması için yürüme sebebi sayılmaz mı?
Bal gibi sayılır.
Bu sözlerin sahibi, yakın geçmişine dönüp bir göz atsa; kurduğu cümle dudaklarından asla dökülmezdi.
Sözüm ona, “Mahkeme kararına itirazın usulü belliymiş”!
Bu gibi absürük konuşmalara rahmetli İsmet İNÖNÜ yaşasa ne derdi? “ Hadi canım Sende”!!!
O dediği şey; yargı bağımsızlığı sağlanmış, tam demokrasiyi içine sindirmiş; gerçek devlet adamıyla yönetilen, çağdaş ülke için geçerli.
Yakın geçmişte, tuz kokup, kokusu tapelere döküldüğünde; mahkeme önüne çıkamaya yüreği yetmeyen, birinin kurduğu bu cümle, ciddi bir anlam ifade etmeli mi?
Nihat Erim’in Kurduğu 33. TC Hükümetinin Adalet bakanı, İsmail Arar yaşasa; güldürmeyin beni derdi.
Türkiye sözün bittiği yerde patinaj yapıyor. Lafı daha çok uzatmanın kimseye yararı olmayacak.
En iyisi biz ADALET ‘İ biraz magazinleştirelim…
Hem ortam yumuşasın, hem de Başrollerini Kıvanç Tatlıtuğ ve Tuba Büyüküstün’ün paylaştığı Cesur ve Güzel dizisinde rol alan ve izleyenlerin, kulakları çınlasın.
Cesur ve Güzel’de nereden çıktı dediğinizi işitiyorum.
Elbette baştan sona dizi filmin fragmanını anlatacak değilim. Diziyi izleyenler hatırlayacak!
Korludağ’ın hukuksuz, adaletsiz adamı Tahsin Korludağ’ın eczacı sevgilisi vardı, adı da Adalet!
Adalet Hanım dizideki adıyla Tahsin beyin hem Kara kutsuydu, hem de suç ortağı! Tahsin Korludağ’ın, kanunsuz/ hukuksuz- zorba ne kadar kirli işi varsa diznin Adalet’i bir ucuntan tutmuş.
Bu yüzden öz kardeşi Rıza’nın yıllarca cezaevinde yatmasına ses çıkartmamıştı. Gün oldu devran döndü, Rıza cezaevinden çıktı, bu sefer Adalet kendi itirafı ile ceza evinin daimi misafiri oluverdi..
Gün geldi o da kardeşi Rıza gibi ceza evinden firar etti.
Etti etmesine de firarının hayatının sonu olacağını hesap etmemişti. Allah kimseye vermesin ölümü kardeşi Rızanın elinden oldu.
Dizi filmin ölen ya da öldürülen Adalet’iyle Türkiye’nin iğdiş edilen adaleti arasında bağ kurmakta haklı değil mi kalemim?
Haklı değil diyenler, diziyi bir kere daha izlesin. Senarist belki de Cesur ve Güzel dizisiyle Türkiye’nin ahvalini gözler önüne seriyor.
Son söz!
Bu yaz sıcağında, yok olan adalete dikkat çekmek için, Ankara’dan İstanbul’a yürüyen tüm demokratların kutlu yürüyüşüne omuz verenleri alkışlıyorum.
Yürüyüşe katılamayanlar, Cesur ve Güzel’i izlemeli ki Adalet’e ağlayan Tahsin gibi Adaletsiz Milletinde gözyaşları hiç dinmez!