Asansörün ilk kurbanı dalavereci genç bir avukattı. Neşeli bir halde ıslık eşliğinde, bu iş merkezinin sekizinci katında bulunan müvekkiline gitmek için kabine girip kapının kapanmasını ve asansörün kendisini yukarı katlara taşımasını bekledi. Müvekkili onlarca evlerinden birinde oturan ve kirasını ödemeyi geciktiren hasta ve beş çocuk babası olan birini ailesiyle birlikte dışarı atmanın yollarını arıyordu. Müvekkiliyle kiracısını nasıl kapı dışarı edeceğinin planlarını konuştuktan sonra ofisine dönmek için yeniden asansöre yöneldi. Zemin kata inmeyi beklerken birden:
-Yanlış düğmeye bastın sanık! Diye bir ses duydu kabinin içerisindeki hoparlörden. Sıfır demek cehennemin dibi demektir bende.
-Kimsiniz siz? Kim o konuşan, dedi avukat. Bir anda yüzü sapsarı kesildi.
-Senin cellâdın, diyerek haykırdı hoparlördeki ses. Şimdi bana hemen kendini savunacak ve haklı çıkaracak bir şey söyle. İnandırıcı olmazsan eğer senin için iyi şeylerin olmayacağını söyleyebilirim sana, dedi. Senin gibi dalavereciler benim tam da cehennemin dibine göndereceğim adaylardır.
Korkusundan dizlerinin üzerine çöken avukat, bütün cesaretini toplayıp:
-Eğer bana bir şey yapacak olursanız size yasalar gereği adam tehdit etmekten ve zorla alıkoymaktan dava açar içeri tıktırırım, dedi. Yerinizde olsam bu saçma oyundan hemen vazgeçerim.
-Yanlış cevap, dedi asansördeki ses. Yasalarınız beni zerre kadar ilgilendirmiyor. Benim kendi yasalarım var ve ben sadece onları uygularım. Şimdiyse senin ölüm kararın verildi bile, diyerek avukatın üzerinde durduğu zeminin kapakları açıldı ve avukat korkunç bir feryatla asansör boşluğundan zemine çakıldı.
Asansörü kullanmak isteyen sonraki kişi bir tanıdığından okunmak üzere alınan bir roman taslağını yüklüce bir miktar para karşılığında, kendi eseriymiş gibi bu binanın 14. Katında bulunan bir yayın evine satan edebiyat öğretmeniydi.
Asansördeki ses hiç beklemeden hemen konuya girdi.
-Evet, sayın öğretmen. Eğer iyi bir senaryo yazma yeteneğini kullanıp bana hemen şimdi ayakları üzerinde durabilen bir gerekçeyle iyi bir açıklama yapmazsan sonun gelmiş demektir. Sana okunmak üzere bırakılmış bir eseri kendininmiş gibi satarak sahtekârlık yaptığın için seni ölüme göndereceğim.
-Çok gördüm, çok yaşadım, çok okudum ama bir asansörün konuştuğunu ve insanı öldürmek istediğini ilk kez görüyorum, dedi edebiyat öğretmeni alaycı bir ses tonuyla.
-Sınıfta kaldın, otur yerine cahil adam! Diyerek kükredi asansördeki ses. Öğretmenin ayakları altındaki zemin hızla açıldı ve korkunç bir çığlık eşliğinde aşağıdaki beton zemine çakıldı.
Büyücülük yapan hoca kılıklı biri bindi asansöre.
-Senin gibi insanları asla sevmiyorum. İnsanların aklını karıştırmaktan, onların inanç duygularıyla oynamaktan, insanları yanlışa sürüklemekten başka bir şey yaptığın yok. Eğer yardımcı olabiliyorsan, eğer sorunları çözebiliyorsan, eğer insanları belalardan koruyabiliyorsan bu kez tüm bu yeteneklerini kendin için kullanmalısın bence, dedi asansördeki ses. Bununla birlikte zemin kapağı hafifçe aralandı.
-Eğer bana bir kötülük yaparsan yemin ederim ki cehenneme gideceksin, dedi adam korkuyla.
-Cehennem dediğin yerin altında değil mi? Sen öyle anlatıyorsun çünkü.
Büyücü anlamıştı asansördeki sesin ne demek istediğini. Tam da o anda zemin kapağı tümden açıldı ve büyücü hızla çok aşağıdaki zemine çakıldı.
Gün boyunca daha birçok kişiyi zemine gönderdi asansör. Asansörler üzerine bilgelik taslayan ve çok konuşan bir teknisyen, tüm cepleri ve çantası parayla dolu olan bir tefeci, yasak olduğu halde hem asansörde ve koridorlarda gizlice sigara içen hem de kraldan daha kralcı gibi davranan güvenlik elemanı da zemine çakılanlar arasındaydı. Hiç birinin yalvarmasına, ağlamasına, yalanlarına aldırış etmeden onları ölüme gönderdi.
Akşama doğru üstü başı perişan, üç günlük sakalıyla sıska, omuzları düşük, avare kılıklı biri bindi asansöre.
-Çok pis kokuyorsun, diye haykırdı asansördeki ses ve zemin kapağını harekete geçiriyordu ki:
-Doğru, ama yapılacak bir şey yok, diyerek gülümsedi adam.
-Hiç de komik değil, dedi asansördeki ses. Bence sen şimdi zemin kata çakılmaya hazırla kendini.
Perişan kılıklı adam, omuzlarını kaldırıp:
-Ne yapalım? Olan olmuş zaten. Zemine çakılsam ne olur? Benim için fark etmez, dedi.
-Allah Allah! Dedi asansördeki ses. Bu yanıtı beklemiyordu. Yine de: Ben bu güne kadar yapılmış en gaddar asansörüm. Senin yerinde ben olsaydım korkudan altıma işemiştim. Hayatından endişe etmiyor musun?
-Hayır, dedi adam. Bunun için biraz geç kaldın. Birkaç ay geç kaldın hatta. Beş ay öncesinde bu binanın 16. Katındaki firmada çok iyi bir maaşla çalışan şef pozisyonundaki biriydim, deyip tebessüm ederek, uzaklara dalar gibi gözlerini bir noktada kilitledi. Sonra Genel müdürümüzün sırnaş sekreterine pas vermedim diye, üzerindeki elbiseyi vantilatörün kanatlarına sıkıştırıp parçaladı sonra da benim kendisine saldırmışım yalanı uydurunca, genel müdürümüz hiç düşünmeden, bana bir tek soru sormadan, anlayıp dinlemeden bir anda beni kapı dışarı edip işime, hatta geleceğime son verdi. Günlerce peşinden koşturup yalvardım genel müdürümüze ama o beni asla dinlemedi. Hatta gelip gitmemden rahatsız olduğu için, sırf 16 katı çıkmaktan yorulup bıkayım, pes edeyim diye görevlendirdiği bir teknikere asansörü arızalandırıyor ve ben her defasında 16 katın merdivenlerini yürüyerek çıkmak zorunda kalıyordum. Aylarca boş, parasız, zor koşullarda yaşarken, yaşadıklarımı da içerisine katarak güzel olduğunu düşündüğüm bir roman yazdım. Daha doğrusu bir dizi senaryosuydu bu. Okuyup değerlendirmesi ve bir yayın kuruluşuna vermesi için, kıymet verdiğim, bu tür yerlerle iyi ilişkiler içerisinde olduğuna inandığım bir edebiyat öğretmeni tanıdığıma verdim yazdıklarımı. Bu tanıdık bir süre sonra bana, yazdıklarımın pek ilgi görmediğini ve kimselerin ilgilenmediğini söyledi. Moralim de bozulunca yazdıklarımı da geri istemedim. Sonra ev sahibim, bir süre kirasını ödemeyi aksatınca beni avukatı yoluyla dün evden attırdı. Bugün sabah erkenden bu konuyu konuşmak üzere geldim buraya, çünkü ev sahibimin ofisi de bu binada. Ama ev sahibimden aldığı talimatla güvenlik elemanı beni kapıdan içeriye sokmadı. Güvenlik elemanı bir süre ortalıkta görünmeyince bu fırsatla içeriye girebildim. Aylardır çok zor koşullarda yaşıyorum. Tefecilere kadar düştüm. Aldığım borcu da ödeyemeyince tehdit edildim, dövüldüm. Karım bile bu yüzden beni terk etti. Bir ara kafayı yedim sanırım. Psikiyatristler bir çözüm bulamayınca sorunuma, kimlerin aklına uyduysam, büyücü hocalara bile göründüm. Büyücü hoca da bir sürü saçma sapan şeyler önerdi bana. Kaderimmiş bu benim. Kadere boyun eğmeliymişim. Kaderin önüne geçemezmişim. Yani böyle olunca da, ne yazar ki şimdi senin tehdidin? Ben zaten ölmüşüm.
Birkaç saniye sessizlikten sonra, asansördeki ses, sevimli bir ses tonuyla:
-Adamım sensin işte, aradığım kişi sensin! Dedi. Biliyordum, insanları çok iyi tanıdığımı biliyordum. Sana çok iyi haberlerim var arkadaşım. Aşağıda zemin katta yazdığın şeylerle ilgili yayın kuruluşunun sözleşmesini bulacaksın, sen sadece altına adını yazıp imzalayacaksın. Para kaptırdığın tefeciyi de yerde yatar bulacaksın cepleri senden aldığı paralarla dolu. Çekinmeden fazlasını alabilirsin. Hem yazdıklarından çok kazanacaksın hem de eski işine geri döneceksin. Merak etme başa çıkamadığın yerlerde ben sana yardımcı olacağım. Ayrıca aşağıda, zemin katta daha başka tanıdıkları da göreceksin. Sevdim seni adamım. Sevdim seni, diyerek perişan kılıklı adamı zemin kata indirip kapısını açtı.
Adam şaşkın ve neşeli bir halde kendisinden uzaklaşırken, son anda asansör adamın arkasından seslendi.
-Az kalsın unutuyordum. Bir ara seni terk eden eşine rastlarsan onu mutlaka bana gönder, tamam mı adamım? Dedi.