Çok çalıştım okumaya kenarları yanmış ve üzerinde hala o küllerden kalma yanık kokusu barındıran kağıtları… Eskisi gibi değildi artık, okunmamaya küsmüş, küçük bir çocuk edasıyla naz yapar olmuş, demek istediklerini diyemez, yanmış kül olmuş parçaları hatırlayamaz olmuş onu… Sesini duyamaz olmuş seslendiği insanlar, anlayamaz olmuş okuyanlar. Yanmış kısımlarının külleri de ayrılmaya yüz tutmuş sonbahar yaprakları gibi kayıp gider olmuş o yumuşak yaprağından teker teker. Kâğıt, küllerin onu terk edişlerine katlanamıyormuş aslında, kıyıya vuran dalgaların köpüklü suları gibi kızgın sonrasında da sakinmiş. Sonra düşünmüş bir an ve dudaklarını oynatmış yavaşça, haykırmış yana yana küle dönmüş kenarlarından kopmaya hazırlanan ufak parçalarına; ‘’ Ne önemi var gidin hepiniz! ‘’ . Gidin, ama bilin ki benim için asla o köpükle bir olmayacaksınız, zira sizde yazanlar benim parçalarım, benim hikayemin parçaları ve benim aklım o parçaları unutmadıkça sizler gerçekten de gitmiş olmayacaksınız. Gidin şimdi, hissettirmeden kopuşlarınızı, gidin, zira gitmiş olmayacaksınız.