Bir insan gülüyor diye mutlu diyebilir misin ya da ağlıyor diye üzgün? Mutluluktan ağlayan görmemişsen hiç ya da ağlayamamışsan hiç mutluluktan bir ihtimal… İyi bir fondöten ve cilanın altına gizlenmiş bir diken senin görüntünü ne kadar bozabilir ki? Suya temas edene kadar kanını bile içine hapseden o maske aslında ne işe yarar ki? İnsanlar, iğnelerini batırdıklarında can yaktıklarını düşünemez hala geldiler, aynı zamanda da o hale getirdiler çevrelerindekileri. Yani bizler artık birine iğne batırdığımızı göremeyen veyahut ta çığırırken o acıdan, duyamayanlar olmayı seçmeye başladık. Seçimler hayatı oluşturduğu gibi hayat da insanı oluştururken, acı ne demek bilmeden öylece devam ediyoruz nefes tüketmeye. Suratındaki gamzelerin oluşmasını dahi engelleyen o koca dikeni iyi bir makyajla uzun zamandır kapatıyorum, insanların göremedikleri bilincinde, gördüklerinde üzülmesinler diye… Fakat o kadar duyarsız ve kör olmuşuz ki görsek de anlam veremiyor sadece kendimizi avutup duruyoruz.
Milyonlarca ile birlikte şu küçücük dünyaya sıkışıp kaldık ve yaşıyoruz fakat ben suyumu hala yalnız yudumlar ve yüzümü yıkayıp da karşısına çıkabileceğim insanlar bulamıyorum. İşte tüm sorunumuz da bu ya, makyaja aşık ve körlüğe tutkun bir millet olmak bizlerin seçimleri. Ve bu seçimler hayallerimizin, hayallerimiz hayatımızın, hayatımız da yalnızlığımızın kölesi haline gelmiş. Susuzluktan ölen bir insanın yanından geçerken gözlerimizi kapatmayı seçer hale geldiğimizi bile görmekten korkan o gözlerin kapandığını görüyor olduğumu söylemek zorundayım… İnsanlar acı gerçeklerin peşinde koşmazlar mutlu yalanlar dururken seçim defterlerinde. Silmeye kıyamadıklarımız, yıkamaya cesaret edemediklerimizden dolayı batmaya ve git gide derine inmeye çalışan dikenin varlığını kabullenen, aldığı hazzı seçip pişmanlıklarımızdan bıkmadığımız biz insanlar huzuru arıyor duruyoruz işte…
Bir vazoya sıkışmış gibi hislerim bu günlerde. Dipteyim ve geniş geniş, huzurlu yaşıyorum kendi karanlığımda. Üstümde en güzel çiçekleri tutuyorum, insanlar baktıkça hayran kalıyorlar. Çıkmaya her çabaladığımda o ince kısımda sıkışıp kalıyor kafam. Güneşi, ışığı görür gibi oluyorum ve sonra geçmeye imkânım bile olmayan o vazonun inceldiği kısımdan çiçeklere bakıyorum ve kendi kendime ‘’ Bu çiçekler insanları görünce mutlu ediyor, sen çıktığında onlar olmayacaklar.’’ diyorum ve sırtımı verdiğim soğuk kil duvardan dünyayı dinliyorum. Görmeye korktuğum gerçekler yüzünden kendimi kapattığım karanlığımda mutlu muyum sormayın. Ama eminim ki dünya daha da güzel değil, en azından artık değil. Fedakârlık dünyanın en güzel besinidir, aynı zamanda da en zor, en acıtan bazen. Bu yüzden hayaller önemli, seçimler önemli, hayat önemli… Güzel bakarsan güzel görürsün, ( bir vazonun içinde bile ) yeter ki bak sen, umudu illaki görürsün…