Bu yazının amacı okul içerisindeki mekansal farklılıklara bağlı olarak değişen ve gelişen öğrenci davranışların gözlemlenmesi ve bunların ardından yatan nedenlerin sorgulanarak eğitim yuvası denilen okulların lise çağındaki öğrenciler üzerindeki etkilerinin araştırılmasıdır. Yazımızda ele alacağımız örneklerimizin ilki, ders öncesi kapı önünde öğretmen bekleyen talebeler olacaktır. Mevzubahis bu öğrenciler teneffüs bittikten sonra dersliklere gidip sıralarına oturmak yerine nedense kapı önünde derse gelecek olan öğretmeni gözlemeyi ve bu esnada arkadaşlarıyla toplanıp sohbet etmek gibi aşırı davranışlar sergilemeyi tercih ederler. Elbetteki bu tarz davranışların başlıca nedenlerinden biri aile içi eğitimdir fakat biz burada hemen öyle kestirip atmak niyetinde değiliz.
Eğitimin temel amacı kendilerine yetebilen insanlar yetiştirmektir ve bu ilke doğrultusunda taklit eden değil de gerçekten öğrenen ve yeni bilgiler üretebilen insanlar yetiştirmek için diyalektik yönteme ihtiyaç duyulur. Bizimde, bahsi geçmiş olan davranışların nedenleri tam anlamıyla kavrayabilmek için diyalektik yönteme ihtiyacımız vardır. Bu nedenle ilk sorumuz öğrencilerin bu davranışları neden sınıfın içerisinde değil de kapı önlerinde yapmayı tercih ettiğidir. Öğrenci için kapı önleri dersin henüz başlamadığı anlamına gelmektedir. Yaptığımız gözlemlerden çıkardığımız sonuçlara göre öğrencinin yaptığı bu küçük haylazlıklar eğer kapının önünde yani dersin dışarısında olup kendisi sınıf mefhumunda içerilmediği vakit asilikten doğan özgürlüğün tadına varmaktadır. Her kavram karşıt kavramıyla birlikte varolduğuna göre asilik için uyulması gereken herhangi bir düzen asilikten özgürlüğün doğması içinse zorbaca yürütülen bir düzen gerekmektedir.
Eğitim yuvası denilen okullarda zorbalığın nasıl baş gösterdiği konusuna girmeden önce bu kavramın hangi anlama geldiğini açıklamakta yarar vardır. Zorbalık kelime manası ile zorba olma durumu yani, gücüne güvenerek hükmü altında bulunanlara söz hakkı ve davranış özgürlüğü tanımamaktır. Özetlemek gerekirse, ilkesi öznesinde içerilmeyen her düzen zorbalıktır. Bu tanımların ardından asıl konumuza kaldığımız yerden devam ederek membağı yetersiz eğitim olan okullardaki zorbalık konusuna geri dönüyoruz. Diyalektik eğitimin ilk aşaması çocuğa bilgiyi sevdirmektir ve işte maalesef bütün sorun daha ilk aşamadan daha doğrusu bu ilk aşamayı aşamamaktan kaynaklanır. Eğitim ve zorbalık üzerine yaptığımız açıklamaları iyi kavrayan kişilerin de fark edeceği gibi tam şu anda başladığımız yere geri dönerek aslında bütün bu davranışların arkasında yatan en büyük etkenin aile eğitimi olduğunu anladık. Fakat biz bunu yaparken diğerleri gibi öğrencinin yaptığı bu davranışları basit ve önemsiz terbiyesizlikler olarak görüp kestirip atmak yerine başladığımız noktaya farklı bir yoldan geri döndük ve şunları öğrendik: Öğrencinin kapı önünde beklemesinin nedeni, yine aile içi eğitimin yetersizliğinden kaynaklanan, bilginin değerini bilmeme ve bu yüzden okulda kendinin köle gibi hissederek özgürlüğe muhtaç olmasıdır. Yine gözlemlerimize dayanarak elde ettiğimiz sonuçlara göre kapının iç cihetinden dış cihetine doğru ilerleyen öğrencinin tanınırlık seviyesinin arttığı ve işte bu nedenle başına buyruk, asi ve özgür gibi sıfatlar kazanarak sınıf içi hiyerarşide yükselmeye başladığı anlaşılmıştır. Öyle ki sınıfına yeni gelen kişilerin tanınmak için çoğunlukla bu kişilerin yanında takılmaya başladığı ve ders öncesinde kapının önünde beklemeye başladığı görülmüştür.
Yazımızda ele alacağımız ikinci ve son örnek ise, grup halinde dolaşan öğrencilerin teneffüs vakitlerinde çoğunlukla arka bahçelere yani idari kadronun göremeyeceği yerleri tercih etmesidir. Kurumsal eğitimin basamaklarından çıkıldıkça öğrencinin teneffüsteki konumu da zamanla değişime uğrar. İlkokul öğrencileri öğretmenlerinin gözünün önünden ayrılmak istemezken ortaokul çağında arka bahçeler gizemli yerler oluverir ve en sonunda lisede öğrenci arka bahçelerden çıkmaz olur. Bu davranışın başlıca nedenlerinden birisi tabi ki de ergenlikte nükseden bir gruba dahil olma isteği ve imaj muhtaçlığıdır. Fakat sınav puanlarının paraya dönmesine yetişkinlik denen bir toplumda arka bahçeye kaçan öğrenci aslında hiçbir zaman gerçekten yetişkin olmaz yalnızca kıyafeti değişir. Düzeltilmesi gereken ilk şey yetişkinlik kavramıdır, yetişkin kişi para kazanan değil başkalarına muhtaç olmadan kendi hayatını kazanandır.
Nedenin cevaplanmadığı yerde Nasıl’ı sormak boşluk hissi uyandırır ve okullarda öğrendiğimizin aksine, nesneler özneye amaç olamaz. İnsan bir öznedir ve onun manevi kileri beyaz eşya ile doldurulamaz. Çocuklar bilgiyi sevmedikçe okullar eğitim yuvaları değil köle satan pazarlardır. Bizler imaj düşkünü eksiklikli kişiler oldukça okullar bizlere hedef değil yemek verir ve toplumsal statülere akıtılan salyalar onları tüketilmesi gereken nesneler haline getirir. Neden okulda olduğunu bilmeyen bilinçsiz öğrenci sisteme kurban gider beyni depolaşarak patronlara satılır. Başka bir şekilde anlatmak gerekirse, bilincimiz yolumuzu aydınlatan bir fenerdir ve bilgilerde onun pilleri eğer öğrenci neden okula geldiğini bilmiyor ve sadece sınavlara giriyorsa onun bilinci yani feneri yok demektir ve onun yapacağı tek şey okullarda verilen pilleri patronlara satmaktır. Aile içi eğitim eksikliği ve okuldaki yanlış eğitimden dolayı toplum, yetişkin yoksunu sürüler haline gelerek tümsel kavramları nesneleştirir ve insanı kentin dışkısı haline getirir. Yazımızı bitirmeden önce şunu belirtmeliyiz ki, basit örneklerden giderek ulaştığımız büyük sorunlar hakkında yetersiz kaldığımızı biliyoruz fakat okuyanımızdan tek bir isteğimiz var; Birey değil, İnsan olun!