Charles Darwin 1859 yılında “Türlerin Kökeni” adlı muhteşem yapıtını bilim dünyasına sunduğunda büyük bir yankı yarattı. O zamana kadar, canlı türlerinin mistik bir güç tarafından ayrı ayrı yaratıldığı düşüncesi hakimken idealist-metafizik algı temellerinden sarsılmış oldu. Evrim teorisine göre, canlılar milyonlarca yıl içerisinde ortak ata-atalardan yavaş yavaş değişimin sonucunda türemişlerdir. Bilim dünyasında genel olarak kabul gören bu görüş, zaman içinde eksiklerini tamamlamıştır. Hatta yeni görüşlerin ortaya çıkmasına ortam hazırlamıştır. Bunlardan en önemlisi, Stephen Jay Gould ve Niles Eldredge tarafından 1972 yılında öne sürülen “Kesintili Denge Teorisi”dir. Bu görüşe göre, evrim salt tedrici (yavaş yavaş) gelişimin ürünü değil, içerisinde sıçramaların olduğu dinamik bir süreçtir.
Darwinci tedrici evrim
Darwin’in evrim teorisinde özellikle birkaç bilim insanın düşüncelerinin etkisini açıkça görüyoruz. Darwin özellikle jeolojinin kurucusu kabul edilen Charles lyell’ın kitaplarını okuyor ve onunla mektuplaşıyordu. Malthus’un nüfus üzerine denemeleri kitabından bir sonuca vardı. Ayrıca kapitalist sisteminin kurucularından kabul edilen Adam Smith’in ”Bırakınız yapsınlar.” fikrinden etkilendiği anlaşılıyor.
Charles lyell dünyanın uzun zaman içinde yavaş yavaş ve kademeli oluştuğunu belirtiyordu. Malthus’a göre popülasyon geometrik dizi biçiminde artarken besin aritmek dizi biçiminde artıyordu. Böylece besin yetersizliği sonucu savaşların kaçınılmaz olduğu fikrine ulaşılıyordu. Burada Adam Smith’in dolaylı etkisini görmek mümkün. Serbest rekabet algısı canlılara aktarılarak türleşme daha çok bireyler üzerinden belirtilmiştir.
Darwinci evrim teorisi, canlıların ortak ata-atalardan milyonlarca yıl içerisinde yavaş yavaş değişerek doğal seleksiyon-adaptasyon mekanizması sonucu türleştiğini dile getirir.
Kesintili Denge Teorisi
Darwinci evrim teorisi genel hatlarıyla doğru olmasına rağmen bazı noktalarda eksikleri, yanlışlıkları bulunmaktadır. Kesintili denge teorisi de bunun sonucunda ortaya çıkmıştır.
Stephen Jay Gould kesintili dengeyi Pandanın Başparmağı adlı kitabında şöyle açıklıyor: ”Gerçekten de, Darwinci süreçlerin işleyişi fosil kaydında gördüğümüzle tam olarak aynı sonuçları doğurmalı. Karşı çıkmamız gereken tedriciliktir, Darwincilik değil.” Fosil türlerinin çoğunun tarihi tedrici evrimle özellikle bağdaşmayan iki özellik içerir. 1. Stasis(durağanlık): Türlerin çoğu yerküre üzerinde kalma süreleri boyunca yönü olan bir değişim sergilemezler. Fosil kaydında yok olduklarındaki görünümleriyle ortaya çıktıklarındaki görünümleri birbirinin hemen aynıdır ve vücut yapısındaki değişim genellikle sınırlı ve yönsüzdür. 2. Ani ortaya çıkma: Bir tür, herhangi bir yerel alanda, atalarının kesintisiz dönüşümü dolayısıyla tedrici değişimle ortaya çıkmaz. Birdenbire ve “tam biçimlenmiş” olarak ortaya çıkar. (syf 202-203)
Burada bahsedilen aniden ortaya çıkma jeolojik süreç olarak belirtilmiştir. Bir canlının yaşam süresi genellikle milyonlarca yıl iken, türleşme binlerce yıl içerisinde oluyor. Genel yaşam süresine göre bir an gibidir. Bu durum diyalektiğin nicel değişikliklerin birikerek nitel değişimlere yol açması olayıdır.
Tedrici evrim adım adım değişimi gözlemeyi bekliyor. Oysa evrim sabit hızla ilerlemez. İklim değişiklikleri, canlıların buna tepkileri vb. değişimler bazen adım adım bazen aniden değişir. Bu nedenle her adımın fosilini aramak anlamsızdır. Sürecin içerisinde hem tedricilik hem de sıçramalar bulunmaktadır.
Darwinci evrim türleşmede bireysel değişikliklerin üzerinde dururken bugün bunun popülasyon düzeyinde olduğu biliniyor . Türleşmenin en az 4 mekanizması bulunmaktadır. Bunlar allopatrik, simpatrik, peripatrik ve parapatriktir. Denilebilir ki allopatrik türleşme en yaygın olanıdır. Buna göre Yeni bir tür ancak, atasal popülasyonun küçük bir bölümünün, soy sınırlarının kıyısında yalıtılması durumunda ortaya çıkabilir. Büyük, kararlı ve merkezi durumdaki popülasyonlar kuvvetli homojenleştirici etki yaparlar. (Pandanın Başparmağı syf :204)
Malthus’un düşüncesi ise bir varsayıma dayanmıştır. Doğada besinin yetersiz olduğu sadece lokal yerler olabilir. Bu durumun genelleştirilmesi yanlıştır. Özellikle bu yaklaşım üzerinden bugünkü savaşların kaçınılmaz olduğu sonucu çıkarılıyor. Oysa FAO (Dünya tarım örgütü)’nun sadece 1990 tarihli raporu bile durumu açıklıyor. Rapora göre, tahıl üretimi insan nüfusunun bir buçuk katı oranında artmaktadır. Sorunun besin yetersizliği değil eşitsiz dağılımı sonucuna ulaşılmıştır.
Bütün bu eleştiriler Darwinciliği küçümsemez veya önemsizleştirmez. Aksine onu geliştirir ve materyalistleştirir. Charles Darwin gerçekten idealist-metafizik çizgiyi temellerinden sarsmış ve insan zihnini özgürleştirmiştir. İnsan doğadan gelen doğanın bir parçasıdır.
Okan YOLCU -BİYOLOG-