Rezidanslar, apartmanlar, stüdyo daireler, siteler derken avrupadaki insanlara benzemeyi başardık. Sabah tek başımıza yaşadığımız bize yetecek kadar dairemizden çıkıyoruz işimize gidiyoruz. İşten çıkıp küçücük dairemize dönüyoruz. İşteyken yediğimiz amerikan usulü Fast foodlar, arkasından eve geldiğimizde yediğimiz avrupa usulü fast foodlar. Eve gel biraz atıştır sonra da televizyonun karşısına geç al yanına abur cuburu eline de kumandayı oh gel keyfim gel. Ne sosyallik kaldı ne ilişki.
Bu yaşantıya kimimiz çıkar laf eder, kimimiz de ne güzel yaşantı be der iç geçirir.
Eskiden evlenmek, gerçekten evlenmekmiş. Erkek hanımıyla ayrı yaşamak için ev yaparmış. Evin içini düzermiş. Adı da ev sahibi olduğu için evlenmek olmuş. Şimdi evlenen bir apartman dairesi tutuyor, evin içini düzüyor, bitti. Ne güzel Türkiye be.
Büyük konuşmayalım belki biz de öyle bir yaşama sahip oluruz. Büyük ihtimal de gelir. Çünkü ben ne zaman büyük konuşsam Cenab’ı Hak bana tükürdüğümü yalatmıştır. Size de tavsiye etmem. Elbet yalıyorsunuz.
Eski ahşap evleri özledim. Japonlar gibi ahşap evlerde yaşamak istiyorum. Bir inşaat mühendisliği öğrencisi olarak okulun bitip kendime ev yapacak kadar olursam ahşap mimarili bir ev yapmak istiyorum. O koku, o durum muazzam bir şey.
Bu arada konuyla alakasız bir şey söylemek istiyorum. Size diye kardeşim diye yazıyorum burada ama biliyorum kimse okumuyor. Farkındayım her şeyin ama ben içimden geldiği için yazıyorum burada, okurum olsa da olmasa da. Bu kardeşimli konuşmanın nedeni ise olur da birileri beni okursa, olursa o okuyanlar benim yazılarını ”ağa al bak bu çocuğun yazılarını oku, hem kişisel gelişim öğütleri var, hem de samimi bi yazar” diye başkalarına tavsiye eder de denemelerimin okurları artarsa diyedir.