Hakikat nedir? Hakikat zahirin ardındaki perdeyi yırtarak gizil manaya ulaşma çabası diyebiliriz. Hakikatte Hak’ta var olan sırra erişebilmek için bilgeliğin hazzını keşfetmek gerekir. Aksi takdirde cehaletin sarhoşluğu insanı savruk bir eğlenceye mahkûm eder. Bu mahkumiyetin içerisindeki aczi yet bizi içi sarhoş kusmuğu dışı güzel düşüncelerle çevrili karartılara sürükler. Bu içi boş karartı da zihnin bilincin başı boşluğu yankılama yapar. Biz yankıdan bilinçsizliğin bu sesini güzel algılayınca Yankı da duyulan her sese koşmaya başlarız. Böyle bir cehaletle insan mankurtmanlaşır. Mankurt bilinçsiz bir köledir. İnsanlar bilinçsiz köle haline gelir. Aşk olmadan meşki yaşayamayız. İnsandaki öğrenme azmi hakikati kavrama yetisini geliştirmesi ile ilintilidir. Kulun fakr halinde olması gibi kişinin varlıktan kurtulup yokluğa fani olması gerekir. İnsanda bir şeyleri bilme isteği hiçbir şey bilmeme ile başlar. Yani önce bir şeyleri bilmemeyi kabul etmemiz gerekir. Kabullenmek değişimin başlangıç noktasıdır. İnsandaki bu yoksunluğu doldurma çabası eğer hakikat arayışı içinde olursa Sokrates’in dediği gibi “Benim bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir.” Sözünün büyük bir bilgeliğin ardından geldiğini kavrama hakikatini gösterebiliriz. İnsan hiçlikte var olmuştur. Bu yokluk hissi insanı var olmaya yiten en önemli etkenlerden biridir. O yüzden hakikati hak etmek için bilginin çoğalmadan önce bir de birleşmesi gerekir. Cahillerin ise bu birliğin ucundan kıyısından geçmeden çoğaltma çabası hakikati arayan insanların işini zorlaştırmıştır. Hakikat ehli elinde fenerle dolanırken karanlıkları aydınlatmaya çalışır. Fakat mekânı bütünü ile algılayamaz. Mekânı bütünü ile algılaması için ona güneş gibi bir enerji kaynağı gerekir. Cahilliğin zuhur ettiği İnsanın elindeki fener ortalığı aydınlatmaya çalışırsa etrafı bilinçsiz bir karanlığa boğar. Çünkü fenerin ışığının rengi siyahtır. Siyah ışığı yok eder. Işıktaki bütün bilgi siyahın içinde gizlidir. Onu açığa vermek istemez ki bilgelik hazzına erişilemez bir şey haline gelsin. Beyaz bir kâğıda yapılan karalama gibi gereksizdir. Işığın hakikat ehlinde zuhur etmesi güneş gibi olma idealinden vazgeçmemesi ile ilintilidir. Burada uzaklık yakınlık ilişkisi de vardır. Güneş bize çok uzaktır fakat her yerde zuhur eder birçok farklı rengi fotonlar aracılığı ile bize yansıtır. Hakikat ehlinin hakikate ulaşmasında hüznün yeri büyüktür. Gerçekler hakikat yoldaşının canını o kadar çok acıtır ki insan hüzün ile yaşamaya başlar. Hüzün hakikat ehlinin zirveye tırmanırken sırtına taktığı közden bir semerdir. Yükseldikçe rüzgâr şiddetlenir ve köz hakikat ehlinin sırtını yakmaya başlar. Küften bu ağırlığı altında acı çekerken aşağı bakınca cehaletin mutluluk ile eşdeğer olduğunu düşünür. İnsan bilmediği şeyin düşmanıdır. Cahil insan bilgisizliğinin ardında mutlu olduğunu düşünür. İnsanın kendini bilememesinin ardından bireydeki şuur yaşarken ölür ve kendi karanlığının zahirinde kaybolmak ile mahkûm olur. Hakikat tam olarak kavranamadığı müddetçe heybesindeki yüke takılıp yarı yolda bırakanlar hüznün oluşturduğu ihtirasın içinde kaybolabilirler. Bu tehlikeli yolda yalan elbisesini hakikat yolunda harcama fedakarlığını göstermek gerekir. Aksi takdirde “Yarım hakikat çok kere muazzam bir yalandır.” (B.Franklin) Bu bilinçte hakikati yaşayanlar bir nesnenin varlığını gerçeklik olarak nesnenin zihindeki varlığına inan kişilerdir. Hakikat gerçeğin yansımasında gerçeği bulma çabasını yaşayan insanları zayi etmeyecektir. İnsan ancak zahirin sırrına vakıf olunca hakka talip olur.