Dillerdeki pelesenk değil yüreğimdeki kelamım.
Doğumum, çocukluğum, ilkokul anılarım,
Isındığında ağzımı yakan,
Soğudu mu elimde tutamadığım,
Yatılı okulda çay içtiğim,
Kalbim gibi ılık,
Demirden bardağım,
İlk sevdiğim kız,
Sonra ilk öptüğüm.
Hepsi senin içindi,
Beni sana yetiştirdi.
İlk arabam, son ayrılığım.
Ölümden döndüğüm o kaza ve bütün rüyalarım.
Uykudan uyandırıp yazı yazdıran kâbuslarım,
Bütün yazılarım ve adını yazmadan ismini kazıdığım tahta sıram.
Beni doğuran anam, büyüten babam, kızdıran kardeşim,
Sevmeyi öğreten ailem,
Doğacak kızım, küçük Asya’m.
Öldürmeyen bütün dertlerim.
Beni ben yapan her şeyim,
Düşmanlarım ve en çok dostlarım.
Gündüz uykumdun, kimse görmeden daldığım,
Gece rüyalarım.
Gereğinden fazla önem verdiğim ehemmiyetsizlerim
Ve ehemmiyetsizmiş gibi davrandığım önemlilerim.
Kesik kesik aldığım nefeslerim ve iç çekişlerimdin en derin.
Onurum ve kırılmak için seni bekleyen tek parça gururum,
En mutlu anlarımda ortaya çıkan kardelen hüzünlerim,
Bükülmüş bir dudakla hayata küsmelerim.
Tek başıma ısıttığım soğuk yatağım gibi
Kimseyi sokmadığım etten kalelerim.
Altını çizerken üstünü kapattığım,
Hiç kimsenin bilmediği en güzel kelimelerim.
En güzel lokmam,
Tabağımda en sona bıraktığım,
Yemeye kıyamadığım.
Sana uyandığım puslu sabahlarım.
Birbirini kovalayan güneş ve ay ile değişen günler,
Ve dökülen yapraklarla devrilen mevsimler,
Son yaprağında adını yazan bitmez takvimler.
Tomurcuk kokulu çayımdın, içtiğim
İnce belli… doyamadığım… senin gibi.
Şemsiyemi kapadığım yağmurlar,
Zihnimi ıslatan acılar,
Herkes uyurken ayakta durduğum,
Gece namazlarım.
Limalarda ve tren garlarındaydın,
Kaçar gibi gittiğim gurbet ellere,
Ve koşar gibi gittiğim, özlediğim,
Siyah kırmızı memleketime.
Durmadan değişen duygularım gibisin,
Sabah, sinirli, saldırgan,
Öğlen, başını eğmiş mağrur,
Akşam, kollayan koruyan,
Geceleri çığlık.
Verilmeyen penaltılarım,
Bir türlü beceremediğim kasti faullerim,
Hayati kurtarışlarımdın.
Hızlı sürdüğüm arabamdın, sana yetişeyim diye,
Bakmadım hiç aynaya neler bıraktım neler geride.
Hayatım, yazık oldu sana,
Yetişemedin kavak yelleriyle savrulan sırma saçlarıma,
Ve işte kaldın böyle mefulü meçhul şiirlerle,
Bir kuru adama.