Din ile yaşamın içeriği birbirlerine ne kadar bağlılar ? Birbirlerinden ayrı olabilirler mi ? Öncelikle yaşamın içeriğinden bahsedelim. İnançlı bir insan başına gelen olayları, düzeni, gerçekleşmiş olabilecek durumları genellikle büyük bir güce yani tanrıya bağlar. Bu düşüncem özellikle son zamanlarda başımıza gelen pandemi süreci için geçerlidir. İnanan insanların ağzından sıkça duyduğum söz “Biz bunu hakettik. İnsanlık çığdırından çıktı, edep haya yok, …” Bu sözleri duymak ilgincime geliyor çünkü bu sözleri söyleyen insanlar hayatlarının önemli bir bölümünde diğer insanlara zarar vermiş kişiler. Şimdi ne kadar hayatlarını iyi bir insan olarak yaşıyor olsalar da kendi kötü zamanlarında başlarına felaket gelmedi diye kendilerini masum ama günümüzdeki insanları kötü olarak görme eğilimdeler. Buna tam bir felaket diyebilirim çünkü insanın kendi olumsuzluklarını görmeyip üzerine bir de yaşanan olayları diğer insanların kötülüğüne, iğrençliğine yansıtmak kendini görmemenin en büyük örneğidir. Konumuzun temel kısmına geri dönecek olursak yıllardır var olan virüslerin sürekli başka ülkelerde başka formlarda karşımıza çıkmasına rağmen kendimize dokunmadığı sürece bir olumsuzluk atfetmeyip, normal yaşantımıza devam ediyor olmamız büyük bir çelişkidir zira milyarlarca yıldır yaşamın var olduğu bu süreç içerisinde virüslerden kaynaklı toplu ölümler gerçekleşti. Aslına bakacak olursak bu bir felaket değil aksine oldu olası var olan bir yaşam mücadelesinin bir örneğidir lakin insanoğlunun kendisini bu dünyada değerli görmesi için bunu bir felaket olarak görmesi ve kendi başına gelen bu olayın bir ceza olarak görme eğilimdedir yoksa kişinin yaşam içinde ne değeri kalırdı ki ? İnsanoğlu kendisini büyük görmesi için illaki kendisi hakkında böbürlenmesi gerekmez. Kendisi için tüm sistemin ona bir pay çıkarmış olması da benzer anlam verir.
Başımıza gelmiş olan bir olayın olacağı varmış dememiz, bu da insanın şikayet etme konusunda kısıtlayıcı bir etken olarak karşımıza çıkar çünkü şikayet edilecek olan durum insanın inancına ters olabileceği için kişi olacağı varmış sözünün ardına sığınır ve yaratıcıya bir olumsuzluk katamaz. Bu insanı rahatlatan bir durumdur çünkü kişi olumsuzluğun büyük bir güçten geldiğini düşünerek hem kendisiyle ilgilenen bir değerin olduğunu hisseder hem de ona olan sevgisinden olumsuzluk katamayarak sevgisi iyice büyür. Açıklama yapmaktan çekinmek, en sık karşılaşılan durumdur. Her olanın bitenin yaratıcıdan geldiğini düşünmek garip bir hal almaktadır. Örnek olarak ömrün yaratıcı tarafından belirlendiği düşüncesi ne zaman değişeceği belirsizdir. Zira çok önceki yıllara göre yaşam süreleri çok artmış olmaktadır. Bunu sağlayan etken yaratıcının sihirli dokunuşlarından ziyade insanların sağlık alanında başarılar göstermeleri, keşifler yapmaları, tedbirler almaları, barış ortamı sağlamaları, … Eskiden yaşam ömrü 40’larda iken şimdilerde 80’leri 90’ları görmeye başladı. Milyarlarca yıl içerisinde yalnızca birkaç yüzyıl öncesinde oluşan bu değişimler sihirli dokunuşların etkisinden uzak gibi duruyor. Bir yakınının intiharı sonrası verilen tepkiler “yok ya yapmaz, öyle birisi değildir” iken başkaları yapınca “inanç yok inanç” gibi sözler arasında gidip gelen insanlar kendi düşünce samimiyetinden inancı zoruyla vazgeçmek durumunda kalıyor.