Aşk, sanrı dolu dünyamızın ütopik rastlantısal kıvranmışlığından başka bir şey değil. İnandım.
Figan çarşımdan bir poşet dolusu iç yanması aldım; yalnızlığıma şifalı ot saydığım Cumartesi telaşlarımı haftadan kendime ayırdığım çılgın unutuş yalanlarından kırptım ve içimin serzeniş kusura bakmayışları aşktan bahsetmeyin bana diyor…
Bir zamanlar çok yandı canım; Urfa biberi görünce canımı, isot kahroluşlarıma fiyonk bağladı. Sevip sevilebileceğime dair inancımı dilek ağaçlarının küfürbaz dallarına astım, gençler nasiplensin sevaptır…
Başım bağlı artık; yalnızlık gözyaşlarımı silerken hayretim ona karıştı, biz bu dünyanın dört mevsimi ıslıklayan yanlış kışı olduk onunla.
Bakma gözlerimin dolduğuna; bir garip gecenin beni benden geçe gözyaşıma soy adını bağışlayıp beni hüzünlerimde öz saydığı libas şıklığıyla göz önüne alarak kayırmak istemediği merhametli bir ânı işte…
Aşk, acısı içime çekilen zifiri tövbelerin gerçek olduğunu unutup gözlerini bende kaybettiği ve bir daha başka bir mutluluğu göremediği kör namusu…
Dilara AKSOY