Yıllarca üzerinden türlü duygularla geçtiğin kaldırım taşı konuşabilseydi, ne derdi sana?
“2005 yılında üzerimden geçerken ağlıyordun, annen sana o oyuncağı almayacaktı.” ya da “Geçen sene öfken yüzünden eskidi yüzüm. Ne olmuş yani sevdiğin başkasını seviyorsa, sen de şimdi elinde çiçekle başkasına gidiyorsun ya!”
Bir kaldırım taşı size tüm değişimlerinizi, nelerden vazgeçtiğinizi, nelere ağlarken şimdi nelere güldüğünüzü açık açık söyleseydi ne güzel olurdu ama… İnsanoğlunun bazen karşısına geçip her şeyi net bir şekilde anlatmak gerekir. Yüzüne çarpılmadıkça geçiştirilen dağ gibi sorunlar vardır. Bu sorunlar, sırf gücümüz itmeye yetiyor diye önemsiz gözükür; halbuki bizi yolda düşürenlerin ta kendisidirler.
Neden sürekli tek çarenin kaçmak olduğunu düşünürüz? Hangi insan kaçarak tüm sorunların üstesinden gelmiştir ki bu dünyada? Kaçan bir suçlu yakalanır, kafasındakilerden kurtulmak isteyen kişinin yaptığı tatil sadece bedenine iyi gelir. Zihni de dinlenmiştir elbet ama dinlenmek durağanlıktır. Durağanlık o kargaşayı duraklatır, geri dönüldüğünde kaldığı yerden başlar. Bu yüzden sorunlarımızı kaçarak değil, yüzleşerek çözmemiz gerekir. Karanlıktan mı korkuyorsunuz, o zaman gidin ve karanlık bir odaya girin! Tüm sorunlar karanlık korkusuna benzer. Bilinmezliğinden, ortaya çıkacakların acı vermesinden, tutsak olmaktan korkarız; fakat bir kere o odaya girebilirsek eğer, işte o zaman gücümüzün farkına varırız. Kaybettiğimiz yıllara, geçen zamana ve komikliğimize acı bir gülümsemeyle yanarız.
Kaçarken o kaldırım taşının sesiyle yoldan çevrilseydiniz o kaçış eminim ki çok saçma gelecekti.