uykusuzum.
pinekliyorum yatağımda
ıstırabın ve doğum günümün yaklaşmış olması sebebiyle.
kalktım ve kahve yaptım kendime.
pencereye çıktım.sabah güneşi.
insanları izlemeye başladım sigaramı yakarken.
nereden buluyorlar bu kadar meşgul olacak şeyi?
sabah yataktan kalkacak enerjiyi nereden buluyorlar?
ben zombi gibi uyanırım sabah.ruh halimde bi ölüden farksızdır zaten.
bu sabahta aynıydı.
herkes kendine yeni oyuncaklar almanın hayâliyle sabaha uyanmıştı.
biriniz yeni bir araba
biriniz yeni bir kadın
birinizde yeni bir şehir.
bu döngü sürekli döner.
o hala uyuyordu.ona baktım uyurken.
horluyordu ve salyası akmıştı.
bu görüntü bende yazma isteği uyandırdı.
tabi trajik bir öykü.
bişiler karalamaya başladım.
ruhum ölüdür
ama her kelime hala benden bir parça daha öldürür.
(-yazmak o kadar ıstıraplı bir şeydir ki yazılarımı birininkilere benzetenler bok yesin.)
uyandı.
“hadi bir yerlerde kahvaltı edelim.”
“olur.”
çıktık.arabama atladık.sabah neşesi üstündeydi.beyaz elbisesi şıkır şıkırdı.
elbisesinden aşağı süzülen cağnım bacaklara bakarken ters şeride fırlıyordum.
sahile yakın lanet bir yerde durduk.kafeye oturduk.
köy kahvaltısı istedik.
“sabahları hep böyle misin ?”dedi
“nasıl ?”
“ölü gibi.”
“25 yaşındayım ama emeklilik zamanım geldi.”
ona aşıktım.konuşmasından neşesine kadar.
bahar alerjimiz bile aynıydı.
“o da sabahları kötü uyanır.”dedi.
maalesef ki aşkım bana özeldi.aptal herifin tekine vurulmuştu ve bunu gizlemiyordu.
bu bir bakıma müthiş bir filmin berbat sonu gibiydi.
müthiş bir seks başlamışken erken boşalmak gibiydi.
kahvaltımızı yaptık.
hayatım boyunca insanlardan kaçmama rağmen ona katlanıyordum.
reçeli sürüşüne
ya da ekmeği ısırışına kadar.
insanlar benim için hep canlı bomba taşımak gibidir.
ne zaman konuşsak eve gidip tek başıma otuzbir çekmenin aslında baya mükemmel bir şey olduğunu düşünürüm
kalktık.kahvaltı güzeldi,kasiyer güzeldi.
aynı zamanda hesapta güzeldi.
neyse.
atladık arabama.onu eve bıraktım bende prova için stüdyoya sürdüm.
haziran festivali için 15 şarkı hazırlayacaktık.
efe bas gitar,
ben elektro gitar,
berk bateri,
kaan vokal.
aç karnımızı doyurmaya çalışıyorduk hepimiz.efe çiftçilik yapıyordu aynı zamanda.bu işi ise gübrelerin arasında kendisini asmamak ya da birkaç hatun düşürmek için yapıyordu.
ben delice öyküler ve şiirler yazıyordum aynı zamanda.Serserisokak dergisinde öykülerim çıkıyordu.
aynı sefil hayatın birer parçalarıydık aslında.farklı birkaç bok karesinin birleştirilmiş haliydi grubumuz.
wicked game çaldık provada.birkaç led zeppelin ekledik listeye.
sonra evin yolunu tuttum.giderken büfeden bir altılık bira ve bir şişe tekila aldım.
kapıyı açtım içeride oturuyordu.gittim yanına.
“ne yaptın bugün?”dedim.
“alışveriş yaptım ve sana sağlıklı yemekler yaptım.hiç düzgün bir şey yediğini görmedim.”
“göreyim o zaman marifetini.”
patates püresi yanına haşlanmış baharatsız tavuk.ve salata.
iyi bir akşam yemeği olmuştu.
şişeler açıldı.
tüm şehir açıyordu şuan şişeleri.
boktan işleri
evlilikleri
ya da çocukları yüzünden.
ben bir şeyleri düzeltmeye çalışmıyorum artık.
bıktım yaşamaktan
nefes almaktan
insanları izlemekten
her gün aynaya bakıp saçımı düzeltip,traş olunca bu sefer iyi olduğumu düşünmekten.
“yazı işleri nasıl gidiyor.”dedi
aynı zamanda bardakları çıkarıyordu.
“idare eder.”dedim.
geceleri muhabbetim iyi değildir.
sonra içmeye başladık.
o da aynı zamanda konuşmaya başladı.
lanet sevdiğinden bahsedip duruyordu.
duvarları izledim.odadaki sessizliği.aynı zamanda ona cevap vermeye çalışıyordum.
örümceğin tavandan aşağı sarkışını
izledim.
siktiğim bir örümcek olmak istedim.
tek derdimin orospu çocuğu sinekleri haklamak olsun istedim.
en sonunda durdum.
“bir altılık alıp geleceğim.”
attım kendimi sokağa.
koştum sokak lambaları bitene kadar.
kustum sonra.
bir sigara yaktım.gece için
esin rüzgarı benden tarafa ediyordu.
lanet rüzgarlar.
bir bara oturup sabaha kadar düşünmenin vakti gelmişti.
sanki bir şey olacakmış gibi.
sanki bir şeyleri değiştirebilecekmişim gibi… (bölüm 1)
A.Alperen Bayram