Koronavirüsün kol gezdiği şu tehlikeli günlerde en güzeli evde kalmak. Uzun süre evde kalınca da yapılabilecek şeylerin başında film izlemek geliyor. İşte bu döneme cuk oturacak salgın ve hastalık filmleri.
Contagion (2011)
bu film 9 sene önce çıkmış. bugün izledim ve şu an yaşanan virüs salgınının resmen birebir aynısı şeklinde başlıyor film. önümüzdeki günlerde yaşanabilecek şeylerin spoiler’ını yemek istiyorsanız bu filmi izleyin.
Resident Evil (2002)
corona virüs tehlikesi ciddileşmeye başladığında (ocak ayında) bir hafta sonu tüm filmlerini tekrar izlediğim ikonik serinin ilk filmi. izlemeyenlere tavsiye ederim. bence ilk 3 filmi güzel. sonra kalite düşüyor ama hikayeyi merak ettiğim için takip etmiştim.
Quarantine (2008)
los angeles’ta bir itfaiye ekibinin akşamının nasıl geçtiğini haber yapmak üzere kameramanıyla çekime gelen hanım kızımızın gelen bir yardım çağrısına ekiple birlikte katılması, bulaştığı canlıyı dakikalar içerisinde zombiden bozma ısırganlara çeviren fantastik bir kuduz virüsü türevinin kol gezdiği bir apartmana farkında olmadan girmesi ve devlet güçlerinin de durum kontrol altına alınana kadar binayı karantinaya alması üzerine ekiple birlikte kapana kısılmaları hikayesini gerçek zamanlı olarak, kameramanın objektifinden anlatan, klastrofobik ve bol salyalı gerilim filmi…
The Andromeda Strain (1971)
günümüz bilim kurgu filmlerinde bile olmayan ya da öncülü olan bilimsel ve teknolojik aletler, inandırıcılık, başarılı ama konunun önüne geçmeyen oyunculuklar, klostrofobik ortama rağmen bir dakika bile sıkmayan ve sarkmayan senaryosuyla her bilim kurgu severin mutlaka izlemesi gereken bir film.
Outbreak (1995)
çekildiği tarihte uzak bir ihtimalmiş gibi görünen bir olayı konu eden bu film, nedense şu anda pek de olanaksız gelmiyor göze. bu yüzdendir ki, az önce televizyonda ikinci kez izlediğimde, bu sefer yürek daralmaları geçirdim.
28 Days Later (2002)
gerilim türünün en babası olan zombi olayına, çekim teknikleriyle daha da gerilim katabilmiş başarılı bir film. filmdeki zombiler (infected) atak, hırçın, rıdvan dilmen tabiriyle araya kaçan, alıp verebilen cinsten. ebleh ebleh ortalıkta gezmek yerine, tünel sahnesinde olduğu gibi avlarından mantıklı bir şekilde vazgeçebiliyorlar ki gayet güzel bir yorumlama film adına.
müzikleri, puslu atmosferi ve çekimleri 10 numara olmasına karşın, özellikle finaliyle “daha iyi olabilirdi”lerle hatırlanacak bir film. ama ah o müzikler, hele ki
World War Z (2013)
“şöyle adrenalinli, aksiyonlu bir film olsun da kafamı dağıtayım biraz” mantığı ile bir zombi filmi müdavimi olarak aradığım filme cevap oldu… zombi filminden çok bilim kurguya kaçmış ama sayesinde bir şeyi bir kere daha anladım, zombi filmlerini bana sevdiren şey şu baş kahramanın aileyi veya sevdiceği varsa onu hayatta tutabilmek için verdiği savaş… ben böyle yarak kafalı bir melankolik olduğum sürece zombi filminde bile hüzünlenirim…
Flu (2013)
güney kore yapımı bir film. vietnam’dan konteyner içinde kaçak gelen mültecilerin kuş gribi hastalığını kore’ye yaymalarını anlatıyor. çin’den yayılan koronavirus haberleri gündemdeyken tekrar izlenesi bir film.
Children of Men (2006)
çok başarılı, hakkının yıllar sonra daha da ziyadesiyle teslim edileceğine inandığım, kendi alanında henüz daha iyisini izlemediğim bir film.
zizek tabii daha iyi anlatacaktır, ona göre kabaca filmi bu kadar unutulmaz yapan; insanlığı kurtaran bir anti-kahraman hikayesini başarılı bir şekilde anlatması değil, ana hikaye akarken, arkaplanda aynısını bugün yaşadığımız ve dolayısıyla rahatlıkla özdeşlik kurabileceğimiz muazzam bir günümüz kapitalizmi tablosu sunmasıdır. filmde olay örgüsü ilerlerken; göç, savaş, aşırı akımlar, terör, baskı gibi neredeyse gündelik hayatımızın bir parçası haline gelen olgulara dair sahneler izleriz arkaplanda. bir distopya izlediğimizi varsayarız ama gördüklerimiz hep yaşadığımız dünyaya dairdir. işte filmi bu kadar başarılı yapan tam da bu arkaplandır.
children of men bir aksiyon filmi değil, 2020’lerde yaşayacağımız günlerin 2006’da çekilmiş, usta işi bir habercisidir.
The Hamburg Syndrome (1979)
yönetmenliğini peter fleischmann‘ın üstlendiği 1979 tarihli bilimkurgu.
Epidemic (1987)
gözden kaçmış bir lars von trier filmi. kendi oynadığı için dikkatimi çekmişti. iyi ki de çekmiş.
imdb puanı bir film için kesin şart bir belirleyici değil ama 5.9 hakikaten dikkat çekiyor. beğenilmemiş olmasını hayatla kurgu arasında çok gidip gelmesi ve bu sebeple takip edilmesinin zorlaşmasına bağlıyorum. çünkü yer yer kurguyu yer yer hayatı izliyorsunuz ve neler olduğunu kaçırabiliyorsunuz.
farklı bir film izlemek isteyenler beğeneceklerdir.