Odamın kartonpiyerli sensizliğinde geçirdiğim zaman kavramının unutulduğu hiçlik günündeyim. Bilmem ki kızıla döner mi ayıbı bana kaçan bekleyişim?
Siyah yaşıyorum seni. Ağına takılan “gel” oltasında kendimi tutuyorum. Güzelleştim, hiç olmadığım kadar baktım kendime. Dışımı boyadım, içimin siyahı daha fazla görünmesin diye. Badanamı yaptım sensizliğimle, sen tokamın koptuğu ve falımda sana görünmediğim mutluluğumun gökkuşağını kirlettim biraz. Boyamayı beceremem diye oldu, üstüne alınma.
Yatağımın tekmil ayrılıkla örtüldüğü ve yapay gün ışığı değdirdiği nevresimi kirlendi, çamaşır makinesi bu acıyı da yıkar. Darısı sensizliğin sonrasına…
Haydi, geldim. Hiç yıkamadım say, başka umutlarda dişimi fırçalamadım ve hep sana geldim. Öyle de san, öyle de say, öyle de zaten. Kalışım tek yönlü mısralara…
Ne yapıyorsun? Gözün ayıyor mu benim gözlerim bir hayalin kambur yokluğuna Notre Dame Kamburunu anımsatan acılar fısıldadıkça?
Bir mesaj. Bir merhaba… SMS bedavalığında tahsis ederim sana yaşamımı; her gün öderim çok severken kalbinin bana tuşlanışını. Bir harf yaz sen bana, ben dokunmatik ayıplarda temize çekerim sana adanışımı…
Çok sevdim. Sev’in kökünden alıp bize verdim.
Yardım ve yataklıktan sana müebbet yiyor yüreğim, hiçbir zaman benden yana olmadı. Pişman da değil. Saçının telinden bir tel koparsam aşkımız bütünleşecekti. Kalbinin soytarısı istifa eden oyunbazlıklarında ciddiyeti bize yazılan mutlulukta bir kez dokunsam yüreğine, sen ve ben bizi hep iyi edecekti.
Odamın boyası çıkan mutluluğunda sen takviminden bir yaprak daha tükendi…
Dilara AKSOY