Yerli Bilimkurgu Yükseliyor grubunun ilk basılı çalışması olan Bilimkurgu Öykü Seçkisi 2018 Paradigma Akademi Yayınları tarafından geçtiğimiz Haziran ayında okuyucularla buluştu. 47 Yazarı bir araya getiren eser, Özgen Berkol Doğan’ın biyografisini ve bilimkurguya karşı beslediği tutkuyu dile getiren satırlarla başlıyor. Son iki yılda, sosyal medyamızın yüz akı değerlerinden biri haline gelen bu grubun emekçilerini ve katkıda bulunan herkesi tebrik etmek isterim. Dahası, grubun öncü sesi olan Sezai Özden’e bilahare takdirlerimi sunuyorum.
“Halk kütlesi, yerde hareketsiz yatan ve çürüyen bir saman çöpü gibidir. Büyük adamlar ve kahramanlar ise samanları tutuşturan, kitleleri canlandıran ve harekete geçiren, gökten düşen bir yıldırım gibidir.”
~Thomas Carlyle
Öykü Seçkisi’nin yayınlanmasını sağlayan Sezai Özden’in çabaları da işte bir yıldırım gibi düştü ve 47 yazarın hayallerini kayda geçirdi.
Kitapla ilgili bu zamana dek yazılan yorumları incelediğimde, haklı görünen birçok eleştiri dikkatimi çekti. Okuyucular bu kitaptaki hikayeleri ister istemez yakın tarihlerde yayınlanan Yeryüzü Müzesi ile mukayese ediyorlar. Bilimkurgu edebiyatına karşı tutumu okuyucudan öteye gitmeyen kişiler için, bu karşılaştırma kesinlikle haklı bir tutumdur. Çünkü, bir okuyucu illaki de edindiği ürünün kaliteli olmasını talep eder ve Bilimkurgu Öykü Seçkisi 2018 hem deneyimli yazarların, hem de yolun daha çok başında olan amatörlerin çalışmalarını bir potada eritmeye çalışıyor. Yani, bu öykü seçkisi aslında başka bir kulvarda koştuğunu daha 47 kişiyi bir araya getirirken belirtiyor. Kitabın yüklendiği misyon, Türkiye’deki en iyi bilimkurgu öykülerini yayınlamak değil. Bence, Öykü Seçkisi’nin esas gayesi günümüz Türk yazarlarının ve profesyonelliğe adım atmaya çalışan adayların neler üretebildiğini okuyucu kitlesine tanıtmak.
Futbolla ilgili bir kimse olarak, kitabın daha yarısına varmadan şu benzetmeyi aklıma getirdim. Örneğin, futbol takımları Süper Lig, 1. Lig, 2. Lig gibi sınıflandırmalarla ayrı kümelere ayrılır ve sezon sonunda her ligten ayrı bir şampiyon çıkar. Fakat, Türkiye Kupası’nda ise tüm bu liglerdeki takımlar klasmanlarına bakılmaksızın, tek bir turnuva içerisinde mücadele ederler. Yani, Süper Lig’teki Fenerbahçe, 2. Lig’teki Bandırmaspor ile maç oynayabilir. Böylece, milli takım menajerleri ve diğer uluslararası teknik adamlar, alt liglerdeki gelecek vaat eden yetenekleri tanıma imkanına kavuşurlar. Bence, Bilimkurgu Öykü Seçkisi’nin ortaya koyduğu vizyon da buna benzer bir amacı hedefliyor.
Her bir hikayeyle ilgili değerlendirmelerime değinmeden önce, beni en çok etkileyen ilk 4 hikayeyi özel bir liste ile anmak isterim.
Robofobik – Kubilayhan Yalçın: En iyi dil ve anlatım
Kavaladan Bakınca Rodop Dağları Görülür – Haldun Aydıngün: En iyi kurgu
Yakın Gelecek – Esra Uysal / Şans – Badahan Canatan: En özgün çalışma
Aşağıdaki listede de her yazarın ismi ve öyküsüyle ilgili kısa yorumlarımı inceleyebilirsiniz.
Selma Mine: Araba şakasıyla ilgili bölüm eğlenceliydi.
Müfit Özdeş: Daha dördüncü sayfaya ermeden, öyküdeki karakter sayısının ucu kaçtı. Okuyucunun hikayeye odaklanması çok zor.
Özlem Kurdoğlu: İçinde sadece uzay muhabbeti geçiyor diye fantastik bir vampir hikayesini bilim-kurgu türüne ait görebilir miyiz? Bence hayır.
Haldun Aydıngün: Hikaye absürt doğasına rağmen, gerçeküstü haline okuyucuyu inandırıyor. Politik gelişmeler de eğelenceli bir üslup ile uyarlanmış. Heyecanlı, sürprizli ve çok başarılı bir çalışma.
Orkun Uçar: Topluma çok yanlış bir düşünceyi aşılayan bir hikaye olmuş. Hukukun üstünlüğü yerine, başına buyruk intikam eylemlerini tembihleyen ve de üstelik teknik tutarsızlıklara haiz bir öykü.
Gurur Asi: Fazla sıkıcı geldi, yarıda bıraktım.
Kemal Mükremin Barut: Tutarsız, sıkıcı ve keyifsiz.
Zübeyir Tokgöz: Her cümlede “krin” kelimesi geçiyor. İyi de, ben bir okuyucuyum ve krin nedir bilmiyorum. İzah edilmesi gerekirdi.
Murat K. Beşiroğlu: Hikayedeki ana çatışmanın ve verilmek istenen mesajın ne olduğu belli değil.
Şükrü Soydaş: Homo Sapiens’in Neanderthaller tarafından yaratılmış olması eğlenceli bir düşünce. Son sayfalar merak uyandırıcıydı. Fakat, Neanderthallerin bazıları neden düşük zekalıymış? O kısmı anlayamadım.
Sercan Leylek: PASS! ☺
Yüksel Yılmaz: Yazar yüksek bir sosyal zekaya sahip ve her sahne – ne yazık ki – gözümde canlandı. Seçkideki mizah değeri en yüksek iki çalışmadan biri.
Kubilayhan Yalçın: Seçkideki 47 yazar arasında, en başarılı dile ve anlatım becerisine sahip üç yazardan biri. Hatta son tahlilde en iyisi.
İlhan Deliktaş: Bir türlü bağlanamadım bu hikayeye.
Bertuğ Kodamanoğlu: Fazlasıyla yavan.
Mustafa Özçınar: Sıkıcı.
Metin Uçar: Merak uyandıran ve bütünlüğüyle okuyucuyu tatmin eden, güzel bir hikaye.
Nur İpek Önder Mert: Aklına ne gelirse karalamış. Yarıda bıraktım.
Efe Sarıtunalı: Eğlenceli.
Burak Katipoğlu: Seçkideki kişilik sahibi hikayelerden biri. Burak, yarattığı kurgu dünyasındaki enstantaneleri çok güzel yorumluyor.
Tuğrul Sultanzade: Hikaye başta büyük olaylar vaat eden bir anlatı gibi akıyor ama ortalarda bir yerde fikir değiştirip eski Rus edebiyatı gibi laf salatasına dönüşüyor.
Gökcan Şahin: Dil başarılı, fakat içinde ciddi tutarsızlıklar barındıran bir hikaye olmuş. 1) Allah aşkına! Üst düzey bir yazılımcı neden böyle bir risk alsın? 2) Bu yazılımcının beraber çalıştığı mühendisler bu kadar salak mı? Cinayetle sonuçlanan bir hatayı adam gibi araştırmamışlar mı?
Muhittin Yağmur Polat: Hikayenin güçlü bir ana çatışma malzemesi bulunmuyor. Haliyle okuyucuya vermek istediği açık bir mesaj da yok.
Ardakan Coşkun: Küçük bir mantık hatasını düzeltmek gerek: Panterler ağaca tırmanabiliyor. Bunun dışında, heyecanlı bir konu seçilmiş ve son cümlesine kadar merak duygusunu diri tutan bir öykü.
Aykut Coşkun: Okudukça yavanlaşan bir hikaye.
Badahan Canatan: Kurgu ve tema bakımından seçkideki en dikkat çekici ve sürükleyici eser olduğunu düşünüyorum. Fakat, polis diğer zanlı adamın yıllarca uğraşıp da geliştirebildiği bu yetiyi nasıl oldu da ilk seferde işe yarar kıldı? Bu sorum cevapsız kaldı. Ayrıca, keşke tanrısal anlatım tekniği kullanılsaydı. O haliyle, dil daha akıcı olurdu.
Selahattin Başboğa: Source Code isimli filmi izlemeni öneririm. Veya belki de çoktan izledin.
Mehmet Kardaş: Sürükleyici bir hikaye.
Nilay Kayaalp: Boğucu derecede duygusal ve hikayedeki hata meydana geldikten sonra nasıl sonuçlanacağı belli olan, vasat bir çalışma.
Korkut Kabapalamut: Neler söylüyorsun abicim?
Utku Köse: Ziyadesiyle bunaltıcı. Renkten yoksun bir hikaye.
Bahri Doğukan Şahin: Kötü dil + Boş bir kurgu.
Mehmet Fatih Balkı: Yarıda bıraktım.
Taner Güler: İlgi çekici ve sonu merak uyandıran bir hikaye. Ancak, karısının uzaylı olduğunu öğrenen bir koca böyle bir durumda çok daha farklı bir ruh hali içinde olur. Kişiler arası ilişkiler ve dengeler gerçekçi değil.
Abdülkadir Doğanay: ‘“Ne laf geveliyorsan söyle artık!” Sinirlenmeye başlamıştım.’ Bu alıntıdaki diyalogta bariz bir şekilde ortaya konan bir duygu, neden tekrar ifade ediliyor? Konuya gelecek olursak, o kadar da hayranlık uyandıracak bir dünyaya sahip değil.
Mustafa Özçınar: Işınlanma meselesini özgün bir anlatım ile ele alan, dört başı mamur, harika bir öykü.
Kenan Çetinkaya: Hikayenin okuyucuya aktarmak istediği mesaj nedir?
Burak Erdoğdu: Neden hep ikincilik kazanan öyküler, birincilerden çok daha özgün ve kaliteli?
Metin Uçar: Hikayenin başında ve devamında Arrival filmini anımsatan öğeler bulunsa da, kurgu beklenmedik bir şekilde farklı bir çatışmaya evriliyor. Keyifle okudum. Fakat son paragraftaki tespit tam bir skandal!
Emirhan Karahasan: Saçma ve kötü.
Abdülkadir Doğanay: Dağınık ve manasız.
Hakan Kilyusufoğlu: Bünyesinde eğlenceli ve özgün bir roman olmak için gerekli öğeleri bulunduran, iyi bir hikaye. Seçkideki mizah değeri en yüksek iki çalışmadan biri.
Hasan Önal: Merak uyandırıcı ve sonuna kadar ilgiyle kendisini okutabilen bir hikaye.
Burak Fedakar: Yoğun öğeler yüzünden okunması zor bir hikaye olsa da, güzel bir ana çatışmaya sahip olduğu için dikkate alınması gereken bir çalışma.
Arda Tipi: Kötü.
Esra Uysal: Seçkideki en iyi 5 hikayeden biri. Denge, uyum, kurgu, çatışma… Bir hikayede aradığınız her önemli özellik Yakın Gelecek’te var.
İsmail Şahin: Yeni bir şey söylemiyorsan, aslında hiç konuşmamışsın demektir.
Sezai Özden: İlk sayfalarında banal gibi gelen, fakat daha sonra okuyucuya sağlam bir ters köşe attıran, gizemli bir kurgu.
Sercan Leylek