Hatrı sayılır yaşa gelmiş insanların üzerinde mutlak bulunur; kumaş bir mendil. Bazısı bembeyaz,kimisi rengarenk,bazısı desenli, kimisinin de ucu yanık. Geçenlerde otobüste denk geldiğim yaşlı bir amca terini siliyordu mendiline. Birden aklıma çocukluk oyunlarımız geldi. Şimdilerde yerini kağıt havlunun, peçetenin aldığı(!) mendilleri bir de beraber hatırlayalım istedim.
Mendil, bir aksesuardır yaşlılarımız için. Onlar, dışarıya çıkacakları zaman, giydiği kıyafete uygun renkte, uygun desende mendillerini çıkarırlar dolaplarından.
Mendil, bir bez parçasından ötedir bu toprakların insanları için. Uzunca yıllar hatta ve hatta dedelerimizin belki de babalarımızın dönemine kadar aşkı anlatırdı mendil bize. Aşık olan beyefendi; gönlünü kaptırdığı hanımı görünce mendili uzatır; ya da görebileceği bir yere bırakır; hanım da eğer ki gönlü varsa yakar, bırakırmış o mendilin ucunu. Sevgiliden gelen mendil öyledir ki; onun kokusunu taşır, nazını desenine işler, sevdasıyla yakar mendilin ucunu.
Mendil, hem bir selamlaşma hem de veda öğesidir bizim için. Sevdayı, özlemi kimi zaman da gözyaşını çağrıştırır bize. Hatta Yeşilçam’da giden trenin arkasından ağlamaklı mendiller salladığımız çok filmlerimiz vardır bizim. Bir parça kumaştır aslında ama gözyaşımızı saklar, ağıtımızı hapseder içine. Saklayamadığımız utancımızı örtmeye çalışır mendiller o esnada.
Yalnızca bunlar mı? Tabi ki hayır! Yazdıkça geliyor aklıma. Bizim köydeki yaşlılarda çok görürdüm. Bir mendilin içinde paralar-altınlar, bir mendilin içinde kağıtlar, kimi zaman da komşudan komşuya giden hediyeleri örterdi mendil. Bir mendilin içinde lokum, ceviz, fındık, fıstık; geçmiş zaman olur ki tabak görevi görürdü.
Hep hasret, aşk ,gönül, yara dedik. Biraz da sevindirsin mendil ama! Öyle ya, mendilleri düğünlerde, halaylarda almadık mı elimize? Başrol yapmadık mı o küçücük kumaş parçasını toyumuzda? Daha duyduğumuzu yazıp, gördüğümüzü okuyamadığımız dönemlerde, koşa koşa mendil kapmaca oynamıyor muyduk akşam ezanına kadar; sokağın ortasında? Okuma-yazmayla beraber,
‘’Yağ satarım, bal satarım Ustam ölmüş, ben satarım Ustamın kürkü sarıdır,
Satsam on beş liradır.
Zam-bak Zum-bak
Dön arkana iyi bak.’’
tekerlemesini söyleyip birisinin arkasına mendilimizi bırakmadık mı?
Evet, hepsi bize ait; bize göre; biz tarafından… Bunlar sadece bir çırpıda aklımıza gelen öğeleri mendilin. Hele bir de araştırsak daha neleri vardır bunun. Bir nebze hatırlatmak istedim; sadece bir kumaş parçası değil de; bir kültür taşıyıcısı olan mendillerimizi! Unuttuğumuz değerler varsa; affola!