Bu konumuzda yemeğin lezzeti ile yemeğin sunumu arasındaki farkı ele alacağız ve ilerleme sağlayacağız.
İlk olarak değinmek istediğim konu her insanın damak zevki başkadır. Bu yüzden dünyada vejeteryanlar veganlar ve buna benzer insanlar karşımıza çıkmaktadır. Nazım Hikmet’in de dediği gibi ‘Sen elmayı seviyorsun diye elma da seni sevmek zorunda mı?’ bu cümle de her ne kadar farkı bir konuya değinilmiş olsa da bir benzerlik olduğunu düşünüp yazmak istedim.
Bazı lüks restoranları görüyorsunuz. Bildiğimiz eti sadece müşteri karşısında ateşin üstünde çevirdikleri için dehası hesaplar ödetiyorlar. Oysa ki aynı hayvandan kesilen aynı et sırf şovlu alevler ile sunulmadığı için daha cüzi bir miktarda karın doyurtabiliyor.
Bu konuda ben insanları üçe ayırırım;
1-kimi insan yediği yemeğin lezzetine değil sunumuna bakar, damağı yerine gözüne hitap etmesini ister.
2-kimi insan eti çorba kasesinde bile versen sadece damağa verdiği lezzete bakar.
3-kimisi de benim hem gözüme hem damağıma hitap etsin diyip ikisinide yorumlar.
Demek istediğim konu bu aslında önünüze bir yemek geliyor siz onun lezzetinden sunumunu unutuyor, sunumundan gözünüzü alıp lezzetine gelemiyorsunuz bile, fırsat kalmıyor tam olarak bu.
Benim şahsi fikrimi soracak olursanız ben 3. Maddeyim yani benim hem gözüme hem damağıma hitap etmeli yediğim yemek önüme geldiğinde ‘vaovv’, ağzıma bir lokma attığımda ‘mmmm enfes’ demeliyim. Benim için gözümde doymalı, karnımda. Kişisel olarak yaptığım yemeklerim için de hem görselliği hem lezzeti ön planda tutmak isterim ki bu konuda elimden gelenin fazlasını yaptım. Yeri geldi sunum tabağım yoktu ya da kafamda kurduğum sunuma karşılık servis yapabileceğim bir tabağım yoktu kesme tahtası ile yemeğimi servis yaptım. Şimdilerde moda tabi ama önceden pekte öyle değildi açıkçası.
Çoğu insan yediği yemekte damak zevkine bakar örneğin kerevizi sevmeyen bir insana o kerevizi önüne ister salata şeklinde koyun ister yemek, ister meze, tadı hoşuna gitmedi mi gitmiyor. Ama sevdiği bir lezzeti önüne leğen de bile koysanız yer.
Uzun lafın kısası bir yemeği ilk önce sevmemiz için damak zevkimiz uyacak, sonra göz zevkimiz doyacak. Pazarda bile çürük elmayı seçmezken sofrada önümüze gelen yemeğin bizim gözümüzde bir iz bırakması lazım ki tadına öyle geçelim.