Öğrenci miyim? Yoksa benim adım mağdur mu? Eğitim sürecine başlayıp okumayı ve yazmayı öğrendikten kısa bir süre sonra tanışıyoruz sınav kelimesiyle. Anlam olarak sınavın bize getirisi hayatın.. Eğer kazanırsan,eğer şu kadar soru yaparsan.. Henüz daha gençliğe ilk adım atılırken bu ağır kaygıların hepsi yaşatılmaya başlanıyor öğrenciye. Öğrenci tam olarak yaşantısını sürdüremeden anlayamadan ince hesaplamalar, kafa yormalar, olasılıklar üzerinde ve bunların yanında soru çözmeliyim diyerek zamanını geçiriyor.
İlk olarak karşılaşılan sınav TEOG. Nedir bu TEOG ? Biraz değinmekte fayda var. Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş ismi verilen kısa adıyla TEOG, SBS’nin yerini aldı. Bu yeni sistemin asıl amacı, öğrencinin başarısını anlık bir performansa dayalı olarak değil, geniş bir zaman dilimine yayarak belirlemektir. SBS’ye göre en temel farklılık bu yönde olmuştur. TEOG modelinde, iki yazılısı olan derslerin birinci yazılısı, üç yazılısı olan derslerin ikinci yazılısı merkezi sistemde yapılacak.
Burada da karşılaştığımız ya da karşılaşacağımız soru işaretleri şişirme notlar. Bu yüzden de örneğin sınavda ilk 100 bine giren bir öğrenci, düşük not ortalaması nedeniyle 150 bine gerilerken, çok gerilerdeki bir öğrenci de şişirilmiş puanlar sayesinde çok üst sıralara çıkabiliyor.
Peki, bunu MEB ve YÖK bilmiyor mu?
Elbette biliyor ama üç maymunu oynamaya devam ediyorlar…
Ülkemizde eşit koşullarda eğitimin olmadığı gibi, adil bir eşit ölçme değerlendirme de yok elbette.
İşte bu nedenle, okul başarı puanı, yerleştirme puanlarına ya katılmasın ya da şişirilmiş notlara artık dur denilsin.
Yıllarını sokağa hasret olup masa başında geçiren gençler gibi yine aynı şekilde kazandıkları tüm parayı özel okullara, kurslara, özel öğretmenlere harcayan ve bu yüzden çocuklarıyla birlikte kendilerini eve kapatan aileler var.
Ve bunların sayısı o kadar çok ki bu acımasız tezgâhtan geçmeyen yok gibi…
Peki, onca fedakârlığa değiyor mu?
Cevabı siz okurlar verdiniz.
Aileler ve öğrenciler bir şekilde bu engeli atladıktan sonra ( özel okullara dünya kadar para bayılıp ya da devlet okullarına yerleşip ) şimdi rahat bir nefes alabiliriz derken bu sefer de karşımıza YGS ve LYS çıkıyor. İyi bir üniversite iyi bir gelecek sloganımız. Tekrar kısır döngü başlıyor eve hapsolmalar, çuval dolusu paraların başka eğitim kurumlarına (dershaneler) verilmesi..
2015 yılı verilerine değinecek olursak ;
Başvuran Aday Sayısı 2.126.684
Sınava Giren Aday Sayısı 1.987.488
Milyonlarca genç bir Pazar günü 160 dakika ile sınanacak.
Daha önceki senelerde soruların sızdırılması, yanlış sorular gibi nedenleri düşünen bu milyonlarca gencin psikolojisini anlayabiliyor mu acaba yetkililer? Ve Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi’nin (ÖSYM) üniversite sınavında sorulan soruların sadece yüzde 20’sinin yayınlanması da akıllara soru işaretleri getirmiyor değil.
ÖSYM bir süre öncesine kadar ülkemizin en güvenilir kurumuydu. Ama şu sıralar en altlarda geziyor. Çünkü samimiyetini kaybetti.
Eskiden de yanlış sorular, puanlamada hatalar olmuyor muydu? Elbette oluyordu. Ama aynı ÖSYM, yaptığı yanlışları anında açıklıyordu. Ama şimdi her şey bir sır perdesinin arkasında. Şeffaflık yitirildi. Böylesine muazzam bir organizasyonu düzenleyen kurumun güven erozyonu yaşaması göz ardı edilecek değil.
Hemen ardından LYS çalışmalarına başlayan öğrenciler farklı oturumlarda ve yaz ayında girdikleri bu sınavlarda da istedikleri hayalini kurdukları üniversitenin puanını tutturabilmek için ter döküyorlar. Ve bütün mesele buradan sonra başlıyor. Önemli olan, mezuniyet sonrası. yani üniversiteyi bitirdikten sonrası.
Belki de kafanızı yormanız gereken en önemli konu bu olmalı…
Üniversite 4.sınıfa geldiğimiz de KPSS,ALES gibi dertler çıkıyor başımıza. Üniversite eğitim alırken yapılan masraflar bir yana mezunu olduğunuz fakülteyi başarı ile bitirip diplomanızı aldığınız da devlet tarafından kamu personeli olabilmek adına yeterliliklerinizin ölçüldüğü sınavlara tekrar tabi oluyorsunuz. Peki elinizdeki diploma bunları ifade etmiyor mu zaten ?
Evet bu konuda da bahaneler hazır tabiî ki.
Yanlışlıklar, haksızlıklar hiçbir zaman peşinizi bırakmıyor. Kısır döngü sürekli devam ediyor. Hayatların birkaç saate sığdırılması, eğitimde, sınav sistemlerinde yeniliklere gidilmediği sürece bu böyle devam edecek. Önemli olan bilimin ve aklın hâkim olacağı uygulamaları üretebilmek ve uygulayabilmek. Ülkemizin pırıl pırıl gençlerine bu zorlu dönemlerinde başarılar.
GÖKBERK KIZILTUĞ