Normalde gün içinde mutluyum, kahkahalar atıyorum, bir şeye kızsam bile ufacık tebessüm bana o kızgınlığımı unutturuyor. Fakat gece olunca.. İçimde, derinlerdeki tün hüznüm doğuyor geceye. Bende yazmayı tercih ediyorum böyle olunca. Nereden başlasam inanın bilmiyorum. Şöyle bir konuya gireyim.
17 yaşında aşık olursunuz gibi bir söz vardır. Herkesin 17 yaşı çok özel olurmuş. Sözün doğruluğunu bilemem ama benim için epey doğru bir söz. Ben 16. yaşımın sonlarına doğru tanıdım birini ve aşık oldum. 17 yaşım tamamen onunla geçti. Ha derseniz ki ”ne güzel işte aşık olmuşsun”, yok. 27 temmuz 2013 gecesi yanıma gelmemeliydi. Tanımamam gerekiyordu onu. Ya da yalnızca yaz mevsiminde tanışan iyi dostlar olmalıydık. Yaz aşkı olup, sonra bende bitmeyen bir aşka dönüşmemeliydi. Biz tanıştık, o üç gün sonra Ankara’ya dönmek zorunda kaldı. Vedalaştık. Sarılmadım bile. Sarılırsam ağlarım, yanında ağlamak istemiyorum dedim sağ avucumla sol yanağını sevdim hızlı adımlarla yanından uzaklaştım. Arkamı döndüğüm an ağlamaya başlamıştım zaten. eve girdiğim an uyuyacağımı söyleyip yattım. yarım saat sonra annem geldi alnıma dokundu ateşim olduğunu söyledi. ağlamaktan gözlerim zaten eminim berbat haldeydi. Hasta oluyorsun sanırım, kötü gözüküyorsun dedi annem. uyumak istediğimi söyleyip gitmesini rica ettim. sabah 09.00’a kadar sürekli ağladım. 3 günde ona nasıl bu kadar bağlanmıştım? 09.30 civarı mesaj attı, ”şimdiden özledim” diye. gözlerimden yaşlar akıyor ama gülüyordum da. Birlikte oturduğumuz zaman bana diğer kızlardan farklı baktığımı söylemişti. Bir de bukle bukle olan saçlarımı çok beğendiğini.. o bunları söylediği dakikalarda yanağına bir kirpik düştü. her şeyi bıraktım o kirpiğe odaklandım. onu almak, ömür boyu saklamak istedim fakat onun gözlerine bile birkaç saniyeden fazla bakamayan ben o kirpiği nasıl alabilirdim. almadım tabi. Hala daha pişmanım bunun için. Ondan bana kalan küçücük bir kirpiğe bile sahip değildim. yıllarca onun özlemini deli gibi çekeceğimi bilseydim tereddütsüz alırdım o kirpiği. gözlerini severdim, saçlarını, belki dizine başımı koyardım saçlarımı sevsin diye, sarılırdım da kokusunu olabildiğince içime çekebilmek için, gözlerimi kaçırmazdım ondan her ayrıntısına hayran hayran bakardım, hep susardım o konuşsun şiir gibi sesiyle diye. bir daha geri dönüşünün olmayacağını bilsem o dakikaların inanın çok daha farklı olurdu. o seneden sonra onu görmedim mi? gördüm tabi. iki yaz sonra karşılaştık. karşıdan geliyordu telefonla konuşarak. ortak bir arkadaşımız vardı telefonda onunla konuşuyormuş o sırada, çocuk ona ”gizem geliyor” deyince susmuş. bana bakıyordu yalnızca. onu gördüm kalbim o kadar hızlı atıyordu ki, dizlerim hayatımda ilk kez böylesine titriyordu. yanımdaki arkadaşıma söz vermiştim onu umursamıyor, sanki bunca zamandır üzülmüyor muşum gibi davranacaktım. Hayatımda pişman olduğum ikinci anım bu da. yaklaştık, aramızda 10-15 cm vardı yalnızca. telefonu hala daha kulağında tutuyordu, fark etti ve aşağı indirdi. Birkaç saniye konuşmadan birbirimize baktık. Umursamıyor gibi davranacağım ya sözde ”naber” dedim gülerek. Duraksadı. İyi.. dedi. Birkaç saniye sonra ”Senden naber?” dedi. iyi olduğumu söyledim. ”ne yapıyorsun, işin var mı” dedi. Geziyoruz öyle dedim, bizde bu tarafa gideceğiz dedi fakat ben havalı görüneceğim ya(!) içim eridiği halde her zerrem ona aşkından, heyecandan öldüğü halde ”hmm ne güzel, hoşçakal” deyip gittim. Gece o arkadaşlarıyla zaman geçiriyordu, bende sahilde oturmuş onun için ağlıyordum. oturduğum yerin oralarda canlı müzik yapan bir mekan vardı, O da orada söylenen şarkıya eşlik ede ede geçmişti önümden. Beni fark etmedi. Biraz zaman geçmişti arkadaşımla evlerimize doğru ilerliyorduk. Bir anda ”Kübra, arkaya dönüp bakar mısın o mu geliyor?” dedim. Resmen hissettim onu o gece. kalbim hızlandı bir anda, yine de ilerliyordum, durmamıştım. Bana seslendi. durdum. nereye gittiğimi sordu, söyledim. aklımca ondan vazgeçtiğimi ona belli edecektim ya, üzüldüğümü anlamasın daha fazla ego yapmasın diye. Bu da yanlışmış. Birini canınızdan çok seviyorsanız, sevin. Bu ayıp değil. Ama o kişi sizi sevmiyorsa da siz onu yine sevin. Gidiyorsa, kendi bilir. Ama o mesela, bana çok kez geldiğini sanmıştım. olmayan bir umut yaratmıştım kendime, ona tutunmuştum. Sesini duymama bile izin vermiyordu resmen. Sevdiğiniz insanı yıllarca göremeden sevmek, sesini unutmak, kokusunu unutmak, hiçbir fotoğrafta gülmediği için gülüşünü unutmak ve yalnızca onunla rüyalarda kavuşmak, ona koşarak sarıldığınız yerin yalnızca rüyalarınız olması ne kadar acı bir his bilir misiniz? Ne yazsam eksik kalacak içimde olanlar. ona her fırsatta anlatırdım, iyiydik. her şeyden önce iyi arkadaştık biz. gecenin bir vakti onu daraltan dertlerini dinlemeye razıydım ben, sevgili falan olmak değildi amacım. sadece hayatımdan gitmesin istedim. sonra öğrendim ki onun hayatında yok olmuşum bile. ben yaz yaz bitiremem içimdekileri. 4 yıldır bitmiyor şimdi hiç bitmez değil mi 🙂 iyi geceler.