” Tanımadığım bir odada uyandım bu sabah, yine boğulurcasına öksürerek. Pembe bir örtü var üzerimde,aynı renk çarşaf ve aynı renk yastık… Pembeyi hiç sevmem! Yine iki perdenin arasına gizlemişler beni, kolumda -az sonra kusmama sebep olacağından eminim- minik minik damlalarıyla bitmek bilmeyen serum… İyi hissetmemi sağlayan tek şey donuk, mutsuz, bembeyaz tavan, evdeki odadan sökülüp bana akranlık yapsın diye buraya çakılmış gibi…
Bu kadar çabuk olacağını söylememişti kimse bana. Ölmek için erken, henüz gencim… Yaşımı başımı geçtim hazır değilim… Vedalaşamadım kimseyle, balıklarımı emanet edecek birini bulamadım. Son kez bol köpüklü bir Türk kahvesi içemedim mesela… Yalvarsam da izin vermezler burada. Geçen sefer az mı dil döktüm hemşire bozuntusuna.
Hak ettim galiba… Tam 4 sene o lanet kanserin içimde büyüdüğünü bile bile tedaviyi reddeden ben değil miyim? O zamanlar sadece ciğerlerimdeydi, ameliyatla kurtulursun demişti doktor, şimdi kim bilir… Ama sigarayı bırakacaksın da demişti. Sanki benim başka zevkim var! Moralimi yüksek de tutacaktım, senin sabah kahvemde yanımda olmayacağını bile bile…
Ayşe… Ah Ayşe ah… Herkes gitti, gitsinler… Sen? Nasıl bıraktın beni o rakı sofrasında bir başıma… ‘ Çok içiyorsun, yeter ’ diye kızardın bir de. Daha mı az içiyorum sanıyorsun sen gittin gideli!
Biliyorum kızgınsın peşinden gelmedim diye, ama bilirsin inatçıyımdır, e erkeklik gururu var bir de… Yere batsın o gurur! Eğer getirmeyecekse seni bana, sabah beraber doğurmayacaksak bir daha güneşi ne yapayım o gururu ben?
Buradan bir çıkayım doğru sana geleceğim. Sımsıkı sarılırım şöyle bir, öperim kırmızı yanaklarından. Bilirim kızarsın ortalık yerde öpünce, kuytuya kaçarız kimse görmez. Hem görseler ne olacak sanki! Buradan bir çıkayım alırım kızım seni, evimin kadını olursun! Söz bırakırım rakıyı da. Sen yanımda olduktan sonra neden içeyim ki zaten… Hele bir çıkayım ölmeden…
Sultan hemşire geldi yine.Neden hep bu karıyı gönderiyorlar ki, kaç yıldır aynı terane. Başlar yine ’ Söz dinlemezseniz olacağı bu kuzum, kendinize hiç bakmıyorsunuz ’ vık vık vık… Koca götlü de bir şey zaten. Güzel olsa da gözüm görmez ya sen varken neyse… İnsan yine de kıçına iğneyi saplayan bir şeye benzesin istiyor.
Ölürsem… Küçük odada, yatağın altında bir kutu var senin için. Bunca yıl yazdıklarım, sana sakladıklarım, sana birikmiş her şey… Onlara bakarsın, istediğini atarsın. Belki hatıra kalır benden, içlerinden bir şey alırsın. Balıkları da senden başka bırakacağım kimsem yok. Kimseye güvenmem konu onlar olunca bilirsin. Yemleri hala Necip Abiden alıyorum.Sularını değiştirmeye de üşenme sakın, hassaslar ölüverirler hemen maazallah!
Doktor gelir şimdi, daha da yazmayayım. Yüzüne söylemek nasip olmaz belki: sen gölümde sakladığım tek kadınsın… “