BİR SORU…
Kış yüzünü gösteriyordu.Akşam üzereydi.Günler gittikçe kısalıyor.İkindi ezanı okunmuş,akşama hazırlık yapılıyordu.Süleyman kütüphaneye bugün erken gelmişti.Her zamanki yerine,köşedeki cam kenarı,oturup kitap okuyordu.Sürekli kitap okuyordu.Süleyman mahallede herkes tarafından sevilen,sevgiyi saygıyı bilen,sessiz bir gençti.Saçlarının ön tarafındaki birkaç beyazlık onu yasından büyük gösteriyordu.Orta boylu,düz saçlı,kalın sesli Süleyman…Kim vermişti ona bu ismi? Okumaya devam ediyordu.Arkadaşları namaz için abdest aşağıya indiler.( İki katlı,alt katta lavabo,mutfak ve küçük bir çalışma odası ile güzel bir kütüphane…) Rüzgarın sesi içeriden duyuluyor ve hissediliyordu.Arada bir kitaptan kafayı kaldırıp raflara bakıyordu.Okumaya devam ediyordu.Bu aralar daha sık okuyordu.Bir ara gözlerini kaldırdı,dışarıya bakındı.gözlerini dinlendirdi.Abdest almaya gidenlere baktı.O da namaz kılmak istiyordu ama sanki nedenini bilmediği bir şey onu engelliyordu.Aslında biliyordu onun neyin engellediğini.Günahları…Şeytan…Nefis…Dindar bir insan değildi.Dindar ya da dindarlık…Ne ilginç kelimeler…Arkadaşı namaza davet etti,daveti kabul etti, ve abdest almaya gittiler.Dışarı çıktı.Soğuk havayı içine çekti.Sanki ciğerleri uzun zamandır temiz hava çekmemişti.Avluya girdi.Dalgındı,düşünüyordu.Cami ile Kütüphane yakın dostular…Aralarında bir yol…Ne kötü bir yol…Avluda birkaç mezar…Kimindi bu mezarlar? Burada görev yapmış insanlarındır diye düşündü ya da mahallelinin.Peki bu mezarlar neden bu kadar küçükler? Belki de küçük çocukların mezarlarıdır diye düşündü.Ya burada burada bulunmalarının amacı…Mezarlıkta olması gereken mezarlar neden cami avlusundaydılar? Bir ders için mi, ibret olsun diye mi? Yoksa hakikatı hatırlatmak için mi? Ölüm…Camiye girdi,içerisi sıcaktı.Namazı kıldı,dışarı çıktı.Ötede birkaç kişi hareretli bir şekilde konuşuyorlardı.Tanıdık simalar olsaydı yanlarına gidecekti.Sesleri yükseldi ve bir şeyler duydu.Biri ‘’ Tüh,vah vah,nasıl olmuş,ne zaman olmuş,kaç kişi ölmüş?’’ diye soruyor; diğeri ‘’Tam olarak bilmiyorum ama vehim bir durummuş’’ diye cevaplıyordu.Yanlarına gitti,olayın iç yüzünü öğrendi.Çehresi değişti.Yine ölüm haberleri…Neden ölümler oluyor?, niye insanlar ölüyor? gibi sorular aklını kemiriyordu.Düşüncelere…Beynini kurcalayan düşünceler,yüreğindeki hisler…Hava çoktan kararmıştı.Eve erkende gitmeyi düşünüyordu ama vazgeçti.Tekrar cam kenarındaki yerine oturdu ve okumaya devam etti.Dikkati dağılıyordu.Kulağında hep az önce işittiği sesler…Ölüm,vehim bir olay,tüh,vah vah…Gözünde birkaç damla…Ağlamak istiyordu.Sanki insanlığın bütün günahlarını,acılarını o taşıyordu.Süleymanın bu halini gören bir arkadaşı yanına geldi.’Neyin var Süleyman?’dedi,ama Süleyman onu duymuyordu.Uykusuzluktan ve kitap okumaktan şişen gözleri bir yere dalmıştı.Arkadaşı sarstı,kendine geldi.’İyi ki geldin Davud’ dedi Süleyman.Oturuşunu düzelti,kitabı elinde bıraktı.Bir şey sormak istiyordu.Bir soru…Uzun bir zamandır düşünülen bir soru…’Hasta mısın Süleyman,doktora gidelim mi?’ dedi Davud.Dalgınlığı gittikçe artıyordu.Davud’a döndü ve ‘Davud sana bir şey soracağım.Uzun zamandır bunu düşünüyordum.Cevabını bir türlü kendi başıma bulamadım.Davud, Prometheus’u bilir misin ya da Hz.Adem’i?’ Soru arkadaşını şaşırtmıştı.Anlamaya çalışıyordu soruyu.’’ Ne diyorsun sen Allah aşkına?’’ diye cevap verdi Davud.’Dinle beni kardeşim.İnsanlığın bu hale gelmesinin,insanların bu kadar kötü,çıkarcı,ahlaksız olmasının,dünyevi sebeplerden dolayı birbirlerini öldürmesinin,birbirlerinin bencil duygu,düşünce ve kararlarından dolayı ulusları yok etmelerinin,savaşların olmasının,suçların fazla olmasının,edebin,sevginin,saygının değer görülmemesinin sebebi Prometheus mü yoksa Adem mi?’’. Derin bir nefes aldı.Kalp atışları hızlanmıştı.Davud’a baktı.Cevap bekliyordu.Sessizlik…