Kış gelmek üzere…Hava gittikçe soğumaya başlıyor.Buralarda kış her zaman çetin olur.Gündüzler kısadır; geceler uzun.O uzun,soğuk gecelerde yapılan sohbetler…Kış için yapılan hazırlıklar…Kimi kendi kapısının önünde odun kırıyor,kimisi sobasını temizkiyor,kimisi de alışveriş telaşında…
Bugün haftanın son günü Cuma…Yani mesainin son günü…Caddeler kalabalık…Haftanın son günü caddeler her zaman kalabalık olur.Yatağında bir o yana bir bu yana kıvranan Ahmet,annesinin kahvaltı hazırlayışını dalgın ve düşünceli bir şekilde izliyordu.Kahvaltı masasına konulan tabakların ve bardakların çıkardıkları sesler kulağında adeta bir ritim haline gelmişti.Tabakların yerini ezberliyor,koyuldukları yerlere dikkat ediyor,bardakların kaç tane olduğunu sayıyor,kimin hangi bardaktan içecegini tahmin ediyordu.Evde herkes uyanmış,bazıları kahvaltı masasında, bazıları da çoktan kahvaltısını yapmış,dışarı çıkmıştı.Yatağında zorla kalktı ve kahvaltı masasına oturdu.İştahı yoktu ama bir şeyler yemeliydi.Son zamanlarda doğru düzgün bir şeyler yememişti.Annesi:
-Hadi oğlum çabuk ye de sofrayı toplayacağım.
-Tamam anne.Diğerleri( ağabeylerim) nerde?
-Onlar erkende kahvaltıyı yapıp çıktılar.
-Tamam.Bana sadece bir çay dök,aç değilim,iştahım yok.
-Neyin var oğlum? Bak kaç gündür adamakıllı bir şeyler yemiyorsun.Hasta mısın yoksa oğlum?
-Yok bir şeyim ana.Sadece düşünüyorum.
-Neyi düşünüyorsun oğlum? Anlat seni böyle dalgın,düşünceli yapan,yemene içmene engel olan sıkıntıyı.
-Ana Allah kullarını sevmiyor mu?
-Oğlum o ne biçim kelam! Allah tabiki de yarattığı bütün kullarını sever.
-Peki ana,Allah beni seviyor mu ?
-Oğlum tabiki de seviyor.Nereden çıktı bu sorular? Ne var oğlum aklında?
-Peki ana,Allah sevdiği kullarını niye sağlıklı yaratmıyor?
-Oğlum imtihan dünyası bu…Bazıları sağlıklı doğar,bazıları ise doğuştan bazı hastalıklarla doğar.Hem Allah kullarına onu unutmayalım diye,ona şükredelim diye sıkıntı verir.Sen yine sırtındakı yükü(!) kafana taktın değil mi?
-Yok ana kafama taktığım bir şey yok.
-Ahmet’im,kurban olayım,kendini helak ettin! Üzülme yavrum artık.Ne yapalım Allah seni böyle yaratmış.
-Ana artık dışarı çıkmak istemiyorum.İnsanların bana acınası gözlerle bakmalarından bıktım! Küçük çocukların benimle alay etmelerinden,beni gördüklerinde ”Bakın,kambur geliyor,eğri geliyor” demelerinden usandım artık! Ben de herkes gibi sağlıklı olmak, ‘düz’ biri olmak istiyorum.Ana ne olur bir şeyler yapalım?
-Oğlum,gitmediğimiz doktor,gitmediğimiz hastane kalmadı.Elimizden bundan sonra bekleyip dua etmekten ve sabır etmekten başka bir şey gelmez.Ayrıca milletin dediklerine sen niye takıyorsun ki! Onlara ne benim güzel oğlumun elinden,ayağından…
-Ana kafama takmayayım da ne yapayım! Kimisi dalga geçiyor,kimisi öğüt veriyor.Zaten insanlar kendilerinde olmayan bir kusuru başkasında görünce hep iyi şeyler söylerler.
-Neyse kapat artık bu konuyu.Hadi kalk git,evi temizleyeceğim.
Ahmet aklını kemiren bu düşüncelerle dışarı çıkmak için hazırlanmaya gitti.Bugün arkadaşı Ramazan ile bukuşacaktı.Giyindi,giyinirken olabildiğince aynalardan kaçmaya çalışıyordu.Çünkü aynalar onun en büyük ve tek düşmanıydı.Çünkü aynalar ona daima görmek istemediği,duymak istemediği şeyi gösteriyordu;yani gerçeği.Oysa Ahmet gerçeği kabul edemiyordu.Bunları düşüne düşüne arkadaşının yanına gitti.Hava her zaman ki gibi soğuk…Her yerde kulağı rahatsız eden sesler…Caddeler en küçük bir olayda bile kavga etmeyi beceren,sevgiyi,saygıyı unutan ya da bilmeyen insanlarla dolu…Ah şu insanoğlu bir türlü birlikte yaşamayı öğremedi! Aslında yeryüzünde ‘kambur’ olarak yaratılan ilk insan ya da tek insan olmadığını iyi biliyordu ama bir türlü kabullenemiyordu.Kendi kendine hep ‘ Neden Allah bana bunu verdi? Neden dünya da o kadar insan varken ben ‘kambur’ olarak yaratıldım?’ diye soruyordu.Böyle durumlarda kişi ,aslında, ona verilen sıkıntıdan yakınmaz,neden ona verildi diye yakınır.Yani kendisini cezalandırılmış biri olarak görür.Bunları düşüne düşüne arkadaşının yanına gitti.Hava kararmak üzereydi.Ramzan hem yaş olarak hem de fizik olarak Ahmet’ten büyüktü.Uzun boylu,hafif kıvırcık saçlı,inatçı,esprili ve bir o kadar da iyi ahlak sahibi bir arkadaştı.Onu etrafındaki diğer insanlardan ayıran en belirgin özelliği kitaba ve kütüphaneye verdiği değerdi.Ramazan ile Ahmet ne zaman bir araya gelse kütüphaneye giderlerdi.Kitap ve kütüphane her iki arkadaş için sıkıntılarını unutup sığındıkları bir limandı.Ahmet’in geldiğini gören Ramazan havanın etkisi ile soğuk bir şekilde:
-Nerde kaldın Ahmet? Görmüyor musun hava buz gibi? dedi.
-Kusura bakma Ramazan,evden ancak çıkabildim.
-Önemli değil.Nasılsın bakalım? Nereye gidelim bugün?
-Aslında bugün hiç keyfim yok.Bir yere gitmezsek olmaz mı?
-Olmaz! Gel seninle yeni açılan kitabevine gidelim.
-Olur,hadi…
İki arkadaş,kalabalık caddede,omuz omuza kitabevine doğru gidiyordu.Gittikçe soğuyan hava insanlar üzerinde soğuk bir etki bırakıyordu.Kitabevinden çıktıktan sonra çay içmeye gittiler.Bu sırada beklenmedik bir olay gerçekleşti.Ki bu olay Ahmet’in hem düşüncelerinin hem de yaşayış tarzının değişmesine sebep oldu.Yolda giderken gözüne biri ilişti.Bu kişi bir tanıdığı değildi.Bu kişiyi daha önceden görmemişti ama sanki her zaman görecekmiş gibi baktı adama.Gördüğü kendisiydi.Yani karşıdan karşıya geçmeye çalışan adamın da sırtında bir yük(!) vardı.Onun da görünüşü kötüydü,ona da insanlar bakıyordu.Ama Ahmet’in tam olarak baktığı,dikkat ettiğiyalnızca adamın ‘kambur’olması değildi,dahası vardı.Adamın hem yükü(!) vardı hem de yatalaktı.Tekerlekli sandalyesinde karşıdan karşıya geçmeye çalışıyordu.Adamın bu halini gören Ahmet’in yüz ifadesi değişti.Sabah annesi ile konuştuklarının,daha önceki düşüncelerinin ne kadar önemsiz olduğunu anladı.Gördüğü kişi onun gibi yürüyemiyordu,koşamıyordu.İşte o zaman Ahmet her şeyin bitmediğini anladı.Her zaman yaşamak için bir nedeni olduğunu, ve en önemlisi de şükür etmeyi öğrendi.Artık her şey eskisi gibi olmayacaktı.Bundan sonra sırtını,kötü görünüşünü,insanların kendisi hakkındaki düşüncelerini,çocukların alaylarını,gülüşmelerini düşünmeyecekti.Çünkü bugün yeniden annesi için,ailesi için ve en önemlisi de kendisi için yaşamasının gerektiğini anladı.Bunları düşüne düşüne eve doğru gitti.