Bu karanlık dehlizde kaybolmak beraberinde insanın kendi uyanışını görmesinin verdiği o yüce hazdan baskın bir çöküntü verir. Peki kayboluş gerçekten var mıdır? Kaybolmak fiil anlamıyla kayıp olan, görünmeyen, artık var olmayan anlamlarını çağrıştırır. Burada yaşadığımız şey paradoks değil de nedir? Bu paradoks, insanın aydın bilincine ulaşmasında bir aracı, maddi dünyadan kopmasında ise bir neşter görevi üstlenir. Bazen bu neşter öyle bir yara açar ki, yok olan sadece istek olmaz. Bireyin benliği tam olarak bu noktada işlevini kaybeder. Benliğin işlevini kaybetmesi, insanın özünü kaybetmesi demek değil midir? Peki ya insanın bu noktada özünü kaybetmesi farklı bir öz yaratılışına sebebiyet veriyorsa bu bir kayıp mıdır?