Aynı akşam ( 2 Eylül, Cemil kaybolmadan önceki gün) saat 20:35.. Paris. Nigel Heart ( Emekli İnterpol İstihbarat Şefi ) hararetli bir telefon konuşması yapmaktadır.
– Nasıl yani ?… Emin misin bundan dostum ? Ah lanet olsun be adam, daha sırası değildi. Ona kaç defa daha acele etmemesini söyleyeceğim !! Kendini bile bile öldürtecek bu salak….. Tamam verdiğin bilgi için teşekkür ederim. Onu hemen arayacağım Hamid, merak etme sen.
Nigel telefonu kapattı. Konuştuğu kişi yakındoğuda bulunan Büyük Kral Emirliği’nde faaliyet gösteren büyük bir şirketin haberleşme ve bilgi teknolojileri sorumlusu Hamid Aşir’di. Hamid Cemil’in çok eski bir dostu ve Cemil’in peşinde olduğu büyük haberin içeriden bilgi sızdıran ajanıydı. Bugün sabah çalıştığı şirketin bilgisayarlarında sistemle ilgili bir sorunla uğraşırken şans eseri silinmeyi unutulmuş bir e-mail dosyasına rast gelmişti. Bu e-mailde gazeteci Cemil Çatalcı ve ailesi için kurulan takip ekibinin son raporu, yarın çalıştığı eski şirketteki toplantı saati ve kurulan ekibin operasyonu orada yapılabileceği yazıyordu. Ayrıca e-mail içinde şirkette bir sızıntı olma olasılığından da söz ediliyordu. Hamid bu e-maili okuduktan sonra hemen Paris’te çalışırken bir soruşturma esnasında yardımcı olduğu ve bu olay vesilesiyle arkadaşlık kurduğu Nigel Heart’ı aradı. Nigel da Cemil’in araştırmasından haberdardı ve ona yardım ediyordu. Cemil’in üzerinde olduğu konu gerçekten çok kapsamlı ve dünyada birçok isimle devletin karıştığı bir kumpastı, ki bu isimlerden bazıları yakındoğunun saygın ve en büyük isimleriydi. Nigel’in bu konuya önem vermesinin bir nedeni de zamanında üzerine atılan iftira nedeniyle, kendini temize çıkarmasına rağmen, emekliye sevk edilmesiydi. Yaşadığı bu süreçte en çok üzerine giden de Fransa’nın en saygın gazetelerinden biriydi. Aslında sırf bu gazetedeki haberler nedeniyle emekli çıkarılmak zorunda kalmıştı. Ve bu gazetenin sahibi Cemil’in üzerinde çalıştığı ve açıklayacağı kumpas içerisinde yer alıyordu. Yani ödeşme vakti çok yakındı. Nigel saatine baktı, saat 21:05’i gösteriyordu. Telefonunu eline aldı ve Cemil Çatalcı’nın numarasını çevirdi. İki defa çaldıktan sonra Cemil telefonu açtı;
– Alo, esselamün aleyküm Nigel, nasılsın eski dostum ?
– Ben iyiyim ama sen beni bırak şimdi, sana acilen söylemem gereken birşey var..
– Hayırdır ? Kötü birşey mi oldu ?
– Hayır olmadı ama sen böyle yaparsan olacak. Bak kısa keseceğim çünkü zannedersem telefonların dinleniyor. Şimdi iyi dinle, yarın gideceğin toplantı var ya oraya sakın gitme. Takiptesin ve yarın sana operasyon yapabilirler, yani anladın sen.. Elindeki bilgileri birkaç yere yedekle, bana gönder ayrıca. Ha bir de kardeşin Mahmud nasıl ? İstersen onları da bir kontrol et, hatta gerekirse yanıma gönder hemen yarın.
– Bir dakka, sen nerden biliyorsun benim yarınki toplantımı ?
– Sen benim dediğimi yap lütfen. Elindekilerin bir yedeğini de bana gönder ayrıca. Hemen şimdi.
– Bak Nigel, ben kimseden korkmam. Hakikat Allah’ın izniyle ortaya çıkacak ve herkes bunu öğrenecek. Zaten yarın gideceğim yerde bana böyle birşey yapamazlar. Bana birşey olursa yer yerinden oynar. O kadar akılsız olamazlar. Heryerde kamera var, burası İstanbul dostum. Ben önlemlerimi aldım zaten. Merak etme sıkıntı yok.
– Beni dinle Cemil, şu anda kuru cesarete gerek yok. Sen ne dediysem onu yap lütfen. Yedeklerini bana gönder hemen. Görüşürüz.
Cemil bu telefon konuşmasından sonra biraz tedirgin oldu ve anavatanında – Büyük Kral Emirliği – yaşayan kardeşi Mahmud’u aradı. Telefon çalar çalmaz Mahmud telefonu açtı. Fakat Mahmud’un sesi biraz tedirgin gelmişti Cemil’e.
– Esselamün aleyküm kardeşim. Nasılsın ?
– Aleyküm selam kardeşim Cemil, iyiyim sen… Nasılsın ?
– Mahmud sesin biraz soluk geliyor sen iyi misin? Hasta falan değilsin ya ? Eşin ve yeğenlerim nasıl ?
– Onlar da iyiler. Hayırdır bu saatte aramazdın sen ?
– Bak Mahmud şimdi sana söyleyeceklerimi iyi dinle. Oralarda hiç yabancı veya dikkatini çeken birşeyler gördün mü ?
– Hayırdır kardeşim bir sıkıntı mı var ?
– Mahmud sana zamanı gelince söylerim ama sen şimdi soruma cevap ver.
– Abi aslında herşey normal gibi ama son birkaç gündür bazı yabancı arabalar sokakta dolaşıyor. Daha önce hiç görmediğim türden arabalar bunlar.
– Mahmud şimdi sana söyleyeceklerimi iyi dinle. Evinin kapısını penceresini sıkıca kilitle. Gerekirse yarın polise git ve bu arabalardan bahset. Benim yarın bir görüşmem var, İstanbul’dayım, çalıştığım eski şirketle ilişiğimi kesip kalan hesabımı kapatacağım. Ondan sonra ilk işim sizin yanınıza gelmek olacak. Eğer polisten birşey çıkmazsa ben size bir adres göndereceğim hemen ilk uçakla oraya gidin. Size orada yardımcı olacaklar. Ha unutmadan ayrıca telefonuna şifreli bir dosya gönderiyorum, onu hemen yedekle ve güvenilir bir yerde muhafaza et.
– Kardeşim neler oluyor, başını belaya mı soktun sen ?
– Sıkıntı yok kardeşim rahat ol ama şimdi kapatmam lazım. Adresi ve dosyayı sana şimdi gönderiyorum. Allah’a emanet olun kardeşim.
– Sen de kardeşim.
Cemil telefonu kapattı ve kardeşinin telefonuna adres bilgileriyle şifreli dosyayı gönderdi. Mahmud telefonuna gelen bilgileri, kardeşiyle yaptığı konuşma sırasında Mahmud’un başına tabancayı dayayan adama gösterdi. Adam telefonu aldı, kontrol etti. Kendi telefonuyla birini aradı ardından;
– Efendim bilgileri aldım, bunlar şifreli ama bilgi işlem departmanımız halleder. Fakat zannedersem bu gazeteci bozuntusu birkaç yere daha göndermiş olabilir bunları….. Tamam efendim…. Anlaşıldı efendim…
Telefonu kapatan adam, önce Mahmud’un kafasına bir el ateş etti. Ardından evin içinde bulunan suikast ekibine el işaretiyle komut verdi. Ekip Mahmud’un eşi ve iki çocuğunu ellerinde bulunan kılıçlarla kestiler. Etraf kan gölüne dönmüştü, her birinin başı ayrı bir taraftaydı. Ekibin başındaki adam en son Mahmud’un cansız bedeninden başını ayırdı ve oradaki korkunç görüntünün fotoğrafını çekti. Telefonunu eline aldı ve çektiği fotoğrafı mesaj olarak bir numaraya gönderdi. Fotoğrafın altında ” Emriniz yerine getirildi efendim ” yazıyordu.