Yitik kazanlarda yıkanıyorum; incinmiş kalbimin var olan kırılganlık serüveninde masalı anlatan olmaktan ziyade yaşayan olduğum için üzgünüm.
Sesim, gözlerimin burukça etrafı kolaçan edişiyle ve yine yalnızlıkla münasebetimde kalbime titriyor tellerimle. Sonra kalbimle ritmik bir titreyiş yarışına girişiyorlar; bir o, bir öteki, bir de hiç kimseliğim titriyor.
Herkese yarım kaldım ben. Kimi sesimi, kimi kalbimi, kimi gözlerimi, kimi de duruşumu bende tamamlamadı. Öyleyse benden paydos düdüğü çalan hayat, bana güzel bir mutluluk ısmarlamalı.
Bitik can çekişlerde üstümü örtüyorum. Üşümek mevsime has değil ki. Her yalnız üşür, yalnız insan üşür; kalbini ısıtan olmazsa.
Kalbim mi? Kalbim, ölü şehrinde mezarlıkları çok sevdikleriyle dolduran bir gaddar. Artık bende insaf yok. Kalbim; kalbim mi? O sadece atıyor.
Saçmalıyorum bazen, çokça. Kendimle konuşuyorum. Kızartmalı yanını istiyorum hayatın; köfteli ve sarımsaklı acısı kalbime aşiyan oluyor.
Kalbim… Kalbim mi? Göğsümün acılı kertesinde bankta bırakıldığım hazin yalnızlığım…
İnsan sevmiyorum prensip olarak. Bir dövmesine bile sahip çıkan insan, sevgisine sahip çıkamıyor. Güven(mek) mastar eki almış bir yanılgıdır demiştim, söylemiştim. Eğer bir kere bu yanılgıya düşersek inan(mak) kalbimizin rütbesinde bize düşen en büyük acı olur.
Yapma kalbim. Sen, on ikisinden vurulan sevginin dart kısmeti değilsin.
Boncuk boncuk birikiyorum kalmışlığıma. Nefeste es veren mutluluk bile yarım. Yarım ses notalarla bana düşen klasik müzik rahatlığındaki umutlar bile yarım.
Arabesk içtim bu gece; yine… Düşesi geldi düşeş gelen kırılganlığın; kabul ettim. Aklım selim, kalbim… Kalbim mi?
Dokunuyorum hissedebilmek için. Yavaşça ve naif kırılgan es veriyor yarımlığıma, bu sofrada da ikimiz yalnız yiyeceğiz yemeği kalbim. Sen yavaş atmayı, ben hızlı lokmalarla sevmeyi severiz. Sonrası ince ünlülerle terk edilmiş bir yarım bırakılmışlık. Gel, doyalım öyleyse…
Dilara AKSOY