Bir insan kaç kere yanılır biri hakkında? Veya, kaç kere yanılması gerekir bir kişi hakkındaki hayellerinin yersiz olduğunu kabullenebilmek için? Aslında bende bilmiyorum. Tam olarak rakam veremiyorum henüz. Ama, emin olduğum bazı unsurlarda var. Siz bir insana makam yakıştırırken, o ısrarla alçalmayı istiyorsa ve bunu pek çok kez yapmaya kalkışıyorsa zaman içerisinde, bırakın, hiç zorlamayın. Layik olduğu yere geçsin. Hak etmediği süsler taktıkça, onun ağırlığını siz taşırsınız çünkü. O süslenmeye layık değildir. Bir insan çirkin ise, istediği kadar süslensin, ne fark eder? Kalıcı değildir o süsler, en pak şeklinde güzel olmalı insan bir kere. Kalbi güzel olmalı mesela…
Bazen bir şeyi okadar çok istersin ki.. Bu genelde daha önce sahip olduğun ama parmaklarının arasından kayıp giden bir şey olabilir mesela ve sen geri istersin. O kadar geri istersin ki kendince pek çok şeyi ona göre düzenlersin. Dua’lar, dilekler, işaretler, tavırlar, beklentiler kurgularsın. Odaklanırsın bir hayale, sanki hayat bir plandan ibaretmişcesine. Ama bu arada okadar çok şey kaçırırsınki…göremezsin, gözlerin tek yöne bakar olur çünkü. Anlıyamazsın hangi güzellikleri, insanları, mutlulukları kaçırdığını. Hatta hayatı kaçırdığını fark bile etmezsin. Şimdilik bir virgül koyuyorum buraya…
Ve diğer bir kişi daha vardır, hayal kırıklıklarının nedeni, ta kendisidir:
O an kendin çok karlısın sanıyorsundur, yaşadığın şekilden keyif alıyorsundur zaman zaman, ama hep bir yanın eksiktir. Bir şeyler tam değildir, bir boşluk vardır, bir yerlerde, bir yerde, tam adlandıramıyorsundur, işaret edemiyorsundur, ama seni öyle bir çekiştiriyordurki…eksikliğinin varlığını hissetmeme çabaların bir işe yaramıyordur, o kendisini hep hatırlatmayı başarır çünkü. Kuvvetli bir histir o, ezdirmezde kendisini. Bir an kahkahalar içinde boğulurken, ansızın hıçkıra hıçkıra ağlamak istersin. Bir yandanda öfke vardır. Bu öfke aslında en çokta kendinedir. Belkide en sessiz anlarında avaz avaz bağırıyorsundur içinden. Sen çünkü herkes bir yana, kendinle mutlu değilsindir. Kendinden utanıyorsundur. Haklısındırda, çünkü en emin nedenler sendedir kendini böyle hissetmen için. Bu durumu sürdürürsün istediğin kadar, ama ruhunu ne kadar kemirdiğini fark da etmezsin…
Amaçsızsındır. ‘Bana değer verenlerden nekadar alabilirsem, yan cebime atabilirsem, bana kardır’, diye düşünüyorsundur. Ama, sen neden böylesindir, bilemiyorsundur. Hangi ara böyle oldun, senböylemiydin?, çıkartamıyorsundur. Bilemessin, çünkü kendine dahi soru sormassın. Egodanmı yoksa korkudanmı yaptıkların, karıştırırsın sonunda. Sorularının cevabını öğrenmek dahi ürpertir seni. Neyi neden istediğini hatırlayamazsın. Acaba istemeye ilk başladığında doğrumuydu sebeplerin yoksa kaybetmenin acısı mıydı? Bir yerden sonra onu da bilemezsin. Umutsuzca istersin bir şeyler. Ama ne? Bilmezsin. Bilmediğin şeylere sahip olmak için taktikler uygularsın, oyunlar oynarsın, çokta ustasındır. Kendinden verdikce, verirsin. Karakterinden taviz verirsin, ki eseri kalmamıştır bu aşamada isen. Güvendiğin limanlara sığınmaya çalışırsın, defalarca yaptığın gibi, kendini anlatmaya çalışırsın, ama ne söylemek istediğini sende bilmiyorsundurki. Limanlarda dar gelir artık sana. Belki sana güvenenlere yaptığın haksızlıklar gelir aklına.. Çıkmaz yoldur senin için, çünkü telafisi olsa bile, sen bilmiyorsundur. Kaçarsın, en kolayından. Geçer günler, kovalar haftaları, aylara dönüşür… Çaresizlik hissi ruhunu kemirirde kemirir. Sonra neden istediklerinin olmadığı ile ilgili bahaneler üretirsin. Çok kolay, sen sorumluluk almazsın çünkü. Bahane aradıktan sonra çok kolaydır; okul dersin, aile dersin, baskı dersin…Yeter ki sen kendini kandırmak iste. Kandırmak senin oyunundur çünkü, başarırsın. Sahi, istediklerin neydiki senin? Kendinden büyük, kendinden cesur sözler verirsin, değişmeye dair, iki gün geçer geçmez, aynı sürüntülüğüne geri dönersin. Samimiyetinde yerle bir olur bu sefer. Ne istediğini bilmeyen biri bataklıktadır venedensizce ilerlemek istedikçe, çamura dahada çok saplanır.
İlk bahsettiğim kişi ise;
Durur, dinler, af eder, bir belirsizliğe tutunmak ister, çabalar, ama…
Bir gün gelir, üstelik çokta sıradan bir günde ve bir anda, mini minnacık bir pırıltı hisseder ta içinde, bir ışık yanar ruhunda. İsteği, beklentisi olmadanda gayet mutlu yaşadığını fark eder. Ne kadar yorulduğunu, belki bıktığını, ama en çokta pes ettiğini anlar. Pes etmek onun tarzı olmasada, çok net görür bir takım şeyleri. Basitçe vazgeçer. Teslim olmakta değildir bu aslında. Çünkü teslim olduğunda istemekten vazgeçmezsin, akışına bırakırsın her şeyi ve teslim olmak, güçlü, kalbi temiz olanların, eylemi değildir. Teslimiyet değildir bunun adı. Istemiyorsundur artık. Bu bir karardır, en çok ta kendine olan saygından ötürü verdiğin bir karar. Aslında kalp & ruh ikilisi çoktan vermiştir sana sinyallerini, ama sen görmek istememişsindir. Çünkü güzellikler ummuşsundur, şanslar vermişsindir, her şeye rağmen beklemişsindir, sırf yanılmamak için. Ama tamamdır artık. İstemediğini anladığında bir yük kalkar üstündenki, hafiflersin. Geçmişte yaşamak için bir nedeninde kalmaz. Zaten, güzel insanlar daima önlerine bakmalıdırlar. Ilerlemeliler.
Sonra, kalbinin içinde bulunduğu kafesin kapısını bir açarsın, anahtarı sendeymiş meğer…
Özgürsündür, seni tutabilene aşk olsun! Ve şimdi, işte nokta.🎈