Yine yalnız başına sofasında oturuyor dalıp dalıp gidiyordu, bir taraftan da dışarıyı izliyordu. O an içinden geçenleri kimse bilemezdi. Bazen gülümsüyor bazense derin nefes alıyordu kim bilir neler geçiyordu hatırından. Yaşanmışlıklara mı yaşanmamışlıklara mı tasalanıyordu? Saatine bakma gereği hissetti bir an, saat ne kadar da hızlı ilerliyordu. Beş çayı molası vermek istedi kafasını dağıtmalıydı. Çay suyunu koydu ve en sevdiği şarkıyı açtı : Gönülçelen. Bi dilim keki, çayı ve Teoman’ı … Kendine gelmesinin bir yoluydu bu. Şarkıyı dinlemiyor, müziği hissediyordu. Telefonu çaldı. Sinirlendi, günlerdir yalnızdı,mutsuzdu hiç kimse aramamıştı. En huzurlu olduğu anda arayan kimdi? Sitemkar bir şekilde telefonun yanına gidip , keyifsizce açtı. Efendim? Suna teyzeyi aramıştım? Ben Suna teyze değilim. İyi günler. Telefondaki kadıncağızın cevabını beklemeden kapatmıştı. Telefonu çaldığında aslında mutluydu, bir arayanının olması hoşuna gitmişti belli etmese de. Şimdi daha da üzgündü. Bir bardak çay daha doldurdu eline bir kitap aldı, saat artık çok geç olmuştu, bir bardak su içip yattı. Yatmadan önce her gece bir bardak su içerdi, annesinden gelen bir alışkanlıktı bu.
Yine sabah olmuştu. Gün doğsa da doğmasa da onun için bir önemi yoktu. Bir amacı kalmamıştı hayatta, pek çok sevdiği olsa da yalnızdı kalabalığın içinde. Yalnızlığının sebebi neydi? Ailesi, dostları, işi yeterli değil miydi ? Yalnızlık aslında tek başına kalmak değildi. Kocaman kalabalığın içinde kendine bir yer bulamamaktı. İstiyordu ki gözünü açıp kapadığında o kalabalıkta en sevdiğiyle yer alsın. Bekliyordu umarsız..