Yalnız. Sadece altı harften oluşan bir kelime aslında. Ama manası çok derin. Anlamı ve anlamaya verdiği olanak çok geniş.
Kimsenin sevmediği, hayatta korktuğu şeylerden biridir yalnızlık. Herkes birilerinin onu bırakıp gitmesinden ve yalnız kalmaktan korkar. Oysa ki insan kendi yalnızlığını kendi oluşturur. En basiti günlük yaptığımız ve kendimize göre pek anlamlı bulmadığımız şeylerde saklıdır yalnızlık. Mesela otobüse bindiğimizde yalnız hissederiz kendimizi. Tanıdığımız yoksa kesin yalnızızdır. Ancak hiç düşünmeyiz şoföre günaydın demeyi. Hiç aklımıza gelmez yanımıza oturana laf atmak ve halini hatırını sormak. Telefonumuza bakarız hemen. Güleriz komik birşeyler varsa. Göstermeyiz yanımızdakine. Yalnızız ya hani. Paylaşacak kimsemiz yok nasıl olsa. Dışarıyı izlemek daha güzel gelir otobüsün içinden. Ne olacak ki yanımızdaki ile konuşup hayatını öğrensek ve anlatsak kendi hayatımızı. Sonra ineriz yalnız yalnız otobüsten. Aynı şekilde devam ettiririz o günü. Yağmurda şemsiyemiz varsa durakta bekleyip sırılsıklam ıslanan kişinin yanına gidip paylaşmayız şemsiyemizi. Yalnızız ya biz. Her gün geçtiğimiz büfedeki amcaya gülümsemeyiz mesela. Konuşmamışızdır onunla hiç. Tanımıyoruz ya. Tanımak için de uğraşmamışızdır. Sonra biter gün bizim için. Eve dönüş yolunda aynı şeyleri yaparız.
Sonra da deriz ki: “Mutsuzum ve yalnızım ben. Depresyondayım galiba. Hayatım çok sıkıcı. Hep aynı şeyler.” Yalnızlaşıyoruz biz. Yalnızlaştırıyoruz birbirimizi. Yalnızlaşıyoruz hepimiz…