O anda konuşmakta zorluk çekiyordu.
İnsanlar sürekli olarak ona bakıyor ve vereceği her bir detay için can atıyorlardı. Neredeyse tüm mahkeme salonu susmuştu. Diğer gazeteceği arkadaşları ve gazetenin editörleri de heyecanlı bir şekilde not almayı bekliyorlardı. Bu davanın kapanması için belki de tek görgü tanığı oydu.
Tam cümleye başlayacakken gülümseyen ve kendinden emin yüz ifadesi birden endişeli bir hal aldı.
Maalesef obsesif kompulsif kişilik bozukluğu vardı. Bunu en iyi kendisi biliyordu. Ayrıca doktora da kendi teşhisleriyle başvurmuştu.
Mahkeme tarafından uyarıldı ve artık konuşması gerektiği söylendi. O biraz ara istediğini ve kendisine gelmek için oturması gerektiğini belirtti. Mahkemeye onbeş dakika kadar ara verilmişti.
O sırada bipolar rahatsızlığın belirtileri daha çok artmıştı. Biraz sonra artık kendisine hakim olamayacağını bildiği için oturduğu yere sıkı sıkı tutundu. Bu da bedensel etkenleri sıfırlayıp, daha kötü bir şeye yol açtı. Zihninde ki paranoyanın artması ve dava da anlatması gereken şeylerin başkalaşması mahkemeye zarar verecekti. Aklındakileri hemen yazmak için çantasında kalem ve kağıt aramaya başladı. Çantasında sadece gözlük ve makyaj malzemeleri vardı. Oysa ki o makyajdan nefret eden, doğal güzelliği olan bir kadındı.
Çantasında aradıklarını bulamadığı için, çevresindekilere söylemek istedi ama kimseye güvenemedi. Susmayı tercih ederek tekrar mahkeme salonuna girdiler.
Hakim az önceki sorunun cevabını vermesini, gördüklerini anlatmasını ve bu davanın sonuçlanmasını istiyordu. Ayağa kaltı ve bir anda tüm suçun kendisinin olduğunu, o gün gazetede büyük bir tartışma olduğunu ve tartışmanın başkan’ın öldürülürken çekilen fotoğrafları yüzünden çıktığını anlattı. Resimleri kendisi çekmişti. Hakim bunun bir saçmalık olduğunu, kendi çektiği bu pahabiçilemez resimleri silmesinin bir anlamı olmadığını söyledi. İşin en tuhaf yanıysa hakim tüm bunları söyleyip mantıklı bir açıklama beklerken, o ayakta fazla duramayıp birden yere yığıldı. Bu baygınlığın sebebi bir çok sinirsel fonksiyonun çakışması olabilirdi. Yaklaşık 30 saniye kadar baygın yatmıştı, yanındakiler ve mahkeme görevlileri onu ayıltıp, oturtmuşlardı. Birden ağlamaya ve konuşamayacak derecede hıçkırıklar atmaya başladı.
Mahkeme editörü söz alıp, az önce söylediklerinin gerçek olmadığını söyledi. Çünkü söz konusu tarihte gazetede herhangi bir kavga veya tartışma olmamıştı. Editör, her akşam kamera kayıtlarının izlendiğini, böyle bir olayda kendisininde haberdar edileceğini belirtti.
Baygınlığın etkisinden kurtulduktan hemen sonra lafa girdi. Fakat hala ağlıyordı.
-O herşeyin suçlusu o. Ben değilim, ne yapıyorsa o yapıyor. Onu göremiyorum ama var.
Hakim ve salondaki diğer kişiler ne dediğine anlam vermek istiyorlardı. Hatta hakim bu şaşkınlığa yenik düşerek:
-Ne yani hayalet gibi mi? Kim o, kimi göemiyorsun? gibi söylemlerde bulunmuştu.
Fazlasıyla ilginçleşmişti her şey. O bulunduğu durumu anlatmaya başladı. Bunun şizofrenik bir şey olmadığı fakat bir çeşit çoklu karakter hastalığı olduğunu anlattı. Yani çektiği resimlerin ortadan kalkmasının sorumlusu kendisiydi ama bunu az önce verilen araya kadar bilmiyordu. Mahkemede herhangi bir şahitken birden suçlu olduğunu itiraf etmişti. Gazetenin açtığı bu çalınmış cinayet fotolarını yok eden aslında yine onları çeken gazeteciydi kızdı.
Bunu psikiyatrist bir doktor söz alarak açıkladı. Herkes hayrete düşmüştü, tedavi görmesi gerektiği için hakim davanın hapishanede değil, hastanede kapanacağı kararını verdi.
Kapıdan çıkarken, ruh hastalıkları hastanesine gönderilen bir insandan çok, başkana iki el ateş eden dul bir kadın gibi hissediyordu.
…